Mehmet Ali YAZICISliderSöyleşiler

Samimiyet

“Neler yapmadık ki bu vatan için
Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik…”(Orhan Veli)

Yaşamda samimiyet, yaptığımız işlerle, üzerimize aldığımız sorumluluklarla ve yerine getirdiğimiz fiillerle, kısacası bu tür süreçler içerisinde kendi iç barışımızla ilintili bir durumdur. Kendimizle barışık olmadan bir işe girişmemiz, yaşamda eylediklerimizle kavgalı olmak, samimiyetsizliği de beraberinde getirir.

Bu ruh hali, önce kendimize, daha sonra da başkalarına olan güvenimizi sarsar ve yok eder. Kendimize ve başka insanlara güven ayrılmaz ikili gibidirler. Kendinden emin olan insan, başkalarına da güvenir. Kendine yalan söyleyen insan başkalarına daha kolay yalan söyler. Bir bilgenin dediği gibi, dünyanın en kolay, en masrafsız işidir insanın kendini aldatması.

Kapitalist üretim ilişkilerinin ördüğü yaşam anlayışlarında “başkalarına güven” yoktur. Hep duyarız ama bir türlü sorgulamayız: “bırak başkasını, babana bile güvenme”, “kendinden başkasına güvenme” vb.

Baskı ve sömürünün had safhada olduğu toplumlarda güvensizlik bir erdemmiş gibi yaygınlaştırılmaya çalışılır ve itibar görür. Buradaki çarpık mesajın gizli anlamı, söylenmek istenene zıt bir noktada, “aslında kendine de güvenme” mesajıdır. Başkalarına güvenmeyen, sürekli şüphe duyan bir kişi, kendine olan özgüvenini de yitirir ve bu noktadan sonra başkalarına güvenip güvenmemesi de hiç bir anlam ifade etmez.

Bu durumda olan insanlar, kendi güvensizliğini halkın genel psikolojisiyle örtmeye ve gizlemeye çalışırlar. Ve çokça başvurdukları yöntem, “bu halka güvenilmez, bu halkla bir şey yapılmaz” vs. diyerek kendi inlerinde yaşamak olur.

Bilinçli ya da bilinçsiz, bu düzenden yana olanlar, bir şekliyle yaşam karşısında yenilmiş ve kendilerini toparlayamayan, tüm sermayelerini verili düzene bağlamış insanlardır. Bu gruba, bir zamanlar “dünyayı değiştirmek” için yola çıkmış ve yenilmiş olan, bugün tatlı su devrimciliği yapan kesim ve kişilikleri de eklemek gerekir. Bu sonunculara “sözde devrimciler” demek de mümkündür. Amaçları ve toplumsal pratikleri, taşıdıkları yenilmişlik ruh halini teorize etmek ve buna uygun bir siyasi hat oluşturmaktır. Bu çabalar amacına ulaşırsa, “biz haklı çıktık” denilecektir.

İşin esası, gerçek amaç, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Kendi duruş noktalarını meşrulaştırmak, toplumsal mücadele içerisindeki samimiyetsizliklerini örtecektir. Bir başka amaç da, kendi güvensizliklerini, bir başka deyişle üstlerindeki ölü toprağını, yetersiz de olsa, samimiyetle ve iyi niyetle bir şeyler üretmeye ve biriktirmeye çalışan insanların da üstlerine atmaktır. Militan tarzda, birer kardelen inadıyla yaşamın her alanında “başka bir dünya mümkün” diyen yeni bir yaşam anlayışının tohumlarını ekmeye çalışanlar, bu samimiyetsizlik ve utanç tablosuna karşı da durmak zorundadırlar.

Bu duruş, sanal ortam diyerek geçilemeyecek internet grupları için de geçerlidir. Devrimci, ilerici, sosyalist, komünist vb. olmanın sorumluluğu yaşamın her alanında önemlidir. “Birbirimizi görmüyoruz, sanal ortam vb.” diyerek bu ciddi sorumluluktan asla kaçamayız. Ve bu gruplarda asıl ortak paydamız, insani değerleri savunmak, kökleştirmek ve yaşamlarımızda ete kemiğe büründürmek olmalıdır.

Yaşamda samimi olmalıyız. Samimi olmayan insan, hatalarını, eksiklerini kendine itiraf edemeyen insandır. Ve dolayısıyla kendini düzeltme, yenileme ve geliştirme şansını baştan kaybeder. Samimi insan, her türlü yanlışın hesabını önce kendinde arayan ve kendiyle hesabını gördükten sonra başkalarına yönelen, başkalarından hesap soran insandır. Ve en önemlisi de gelişmeye, değişmeye ve yenilenmeye açıktır.

Gerçek yaşamda da bu değerlere ihtiyaç duymuyor muyuz? Gayriinsanileşme süreçlerinin hızlandığı bir dönemden geçmekteyiz ve bu durumdan sürekli şikâyet etmekteyiz. Peki bizler, mücadelesini verdiğimiz insani değerlerin neresindeyiz? Her insan bu sorunun yanıtını, günlük yaşam içerisindeki yapıp eyledikleriyle, terazinin olumluluk taşıyan kefesinin ağır geleceği bir şekilde kendine vermelidirler. Eğer bu olmuyorsa ortada bir samimiyetsizlik sorunu var demektir.

“Kimse beni/bizi anlamıyor” demenin hiçbir geçerli nedeni yoktur. Eğer bizler doğru düşünüp/doğru hareket ediyorsak, kendimizi başkalarına (topluma) anlatmanın mutlaka bir yolu/yöntemi vardır. Önemli olan da ona ulaşabilmektir.

(Mehmet Ali Yazıcı)

Mehmet Ali YAZICI

Paylaşalım