Popüler Kültür ve Tüketim
Çağımızın en önemli hastalığı, kapitalizmin insanları bilinçsizce tüketime sevk etmesi ve tabir-i caizse birer “tüketim manyağı” haline getirmiş olmasıdır. Bu duruma paralel olarak geliştirilen “popüler kültür” kavramı da tüketim toplumu olgusuyla birlikte tartışılmakta ancak net bir tanıma ulaşılamamaktadır.
Popüler kültür tanımı üzerine yapılan tartışmalarda ortaklaşılan yan, gündelik yaşamın “tüketim kültürü” olması noktasındadır. Bu ortaklaşılan nokta, kavramın sözlük anlamına da yansımıştır. Türkçe sözlükte, “belli bir dönem için geçerli olan, hızlı üretilen ve hızlı tüketilen kültürel ögelerin bütünü” olarak tanımlanmıştır.
Popüler kültür, geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış, modern gelişmelerle birlikte “kitle kültürü” olarak yayılmıştır. Popüler kültür, ekonomi, spor, sanat, moda, medya, müzik, edebiyat, eğlence gibi birçok konu ve alanla bağlantılı olarak incelenmektedir.
İletişim araçlarının gelişkinliği ve içerdikleri mesajlarla bağlantılı olarak değerlendirilmekte ancak öz olarak, insanı tüketim nesnesi yapması, kendine ve topluma yabancılaştırması özellikleriyle tartışılmakta ve eleştirilmektedir.
Popüler kültür şimdiye kadar oluşturulan yerleşik yaklaşım ve yaşam anlayışlarını ciddi oranda olumsuz yönde değiştirmiştir. Bilinçsiz tüketimi yaygınlaştırmış, dolayısıyla tüketim toplumu yaratma özelliğiyle ticari dünyanın (kapitalizmin ve sermayenin) daha fazla kar elde etmek için kullandığı önemli bir araç haline gelmiştir.
Popüler kültürün etkisi altında olan toplumsal alan ve bireyler, kendi tercihlerini ihtiyaçlarına göre şekillendirme ve kendi iradeleriyle karar verme özelliklerini yitirmişlerdir. Bu, daha çok nesnelerin tüketimi alanında belirgin bir şekilde gözlemlenmektedir ve popüler kültür ürünlerinin pazarlanmasında reklam sektörünün çok önemli bir payı vardır.
Popüler kültür kavramının en önemli özelliği “bir şeye ihtiyaç olmadığı halde o şeyi ihtiyaç haline getirmek ve tükettirmek” gibi gizli mesajlar içermesidir.
Çağımız insanı gündelik yaşamda, yerleşik düzenin bize dönük yüzünü temsil eden yasalar, hapishaneler, ordu, polis, medya organları, siyasi partiler, okul, vb. kurum ve kuruluşlarla kuşatılmış durumdadır. Bu kurumların basıncı ve kuşatması altında birey, gündelik yaşam içerisinde adeta sıkışıp kalmıştır. Bunlara riayet etmemenin birçok yaptırımı ve kısıtlaması vardır.
Gündelik hayat devletle bireyi, egemen olanla egemen olunanı yan yana, daha doğru bir deyişle karşı karşıya getirmektedir. Buna, yönetenle yönetilenin karşı karşıya gelmesi, egemenin egemen olduğu kitleler üzerinde hegemonya kurmaya çalışması da diyebiliriz.
Gündelik hayat, farklı sınıf ve kesimleri de bir araya getirir ve toplumsal alan içerisinde değişik biçimlerde ilişkilendirir. İnsanlar son tahlilde bir sınıfın ya da toplumsal bir katmanın üyesidirler. Ve mensubu oldukları toplumsal konumun söylem ve jargonunu kullanarak birbirleriyle iletişime girerler.
Popüler kültür üreticileri bu özellikleri dikkate alarak, toplumun bütün alanlarına yönelik kültür ve tükettirme bilinci üretirler. Popüler kültür pazarında toplumun her kesimi ve her bireyi için tüketilecek mutlaka bir şeyler bulunmaktadır. Bu özelliğiyle toplumsal sınıf ve katmanları eşitlediği tezi de ileri sürülmektedir.
Bugün dünyada popüler kültür ve bunun ortaya çıkardığı ürünler, küreselleşme adı altında yoğun bir yayılım ve tüketim süreci yaşamaktadır. Ahmet Oktay bu durumu şu şekilde ifade etmektedir: “Küreselleşmiş bir popüler kültürün içinde yaşamakta olan bütün emekçi sınıf ve kesimlerin kendi gündelik pratikleri içinde ve egemen sınıfların düşüncelerine birebir uyumlanmamayı başararak ürettikleri bu popüler kültür, hızla ileri teknoloji araçlarını kullanan kitle kültürü tarafından özümlenmektedir. Sermayenin ulus aşırılığı ya da küreselleştiği gibi kültüründe küreselleştiği bir dönemdeyiz.”
Bu kültürel dağılım ve yayılma inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin taşrası neredeyse kalmamıştır.
Bugün ülkemizde de yabancı pembe diziler, ıvır zıvır filmler, show programları, yarışma programları vb. alt ve orta sınıfların sanki kendi üretim ve yapımlarıymış gibi ilgi görmekte ve tüketilmektedir. Hemen hemen bütün bağımlı, yeni ve yarı-sömürge ülkelerde durum aynıdır. Batı merkezli kültür ürünleri ve tüketim maddeleri müthiş bir sahiplenme duygusuyla tüketilmekte ve insanlar neyi/niçin/ neden tükettiğinin farkında bile ol(a)mamaktadırlar. Bu ilgi abartısız, emperyalizmin ürettiği bütün kültürel ürünlerde geçerlidir. Bugün ülkemizde “bize ait” hiçbir şey, neredeyse kalmamıştır.
Emperyalizmin kültürünü yayan sermaye, S.Hall’ın deyişiyle “Yerel sermayeler aracılığıyla, diğer siyasal ve ekonomik seçkinlerin işbirliği içinde hüküm sürebileceğini anlamış bir sermaye biçimidir. Onları silip atmaya kalkışmaz; onların aracılığıyla işler.”
Küreselleşen sermayedir ve dünyanın her bölgesine sömürünün bayrağını dikmiştir. Küreselleşen sermayenin ürettiği kültür olan “popüler kültür” de yaygınlaşmış, mevcut yaşam anlayışlarını bir anda altüst etmiştir. Bu alt üst oluş hala devam etmektedir.
Ülkemizde küreselleşmeyi savunanlar, emperyalist-kapitalist sistemin ürettiği yeni tahakküm, baskı, hegemonya ve sömürü biçimleri üzerinde pek durmazlar. Onların övgüye değer buldukları tek konu, Kanadalı iletişim bilimci Marshall McLuhan’nın dünyada iletişim ve haberleşme alanındaki gelişmelerden yola çıkarak kavramlaştırdığı, dünyanın “küresel bir köy” olması üzerinedir. Dünyayı küçülmüş gibi görerek algılama yanılsaması; baskı, sömürü ve adil olmayan bir dünya düzeni gerçekliğini görmelerine engel olmakta ya da bilinçli olarak göz ardı etmelerine gerekçe olmaktadır.
Popüler kültür bireyi özgürleştirmekten ve toplumsal alanı demokratikleştirmekten uzaktır. Tam tersi, bu alanları daraltarak ve özgürleşme mücadelesini engellemeye çalışarak “tek tip birey yaratma” yolunda hızla ilerlemektedir.
Herşeyin ve herkesin “aynileştiği” bir dünyada farklı olmak da giderek zorlaşmaktadır. İnsan, diğer insanlardan farklı olma özelliklerini yitirmektedir. Özgürce hareket edilen alan, geliştirilen popüler kültür ürünlerini tüketme alanı ve özgürlüğüdür. Temelinde yatan olgular ise, insanları şeyleştirme, popüler kültür ve diğer tüketim ürünlerine bağımlılaştırma, hem kendilerine hem de topluma karşı yabancılaştırmadan başka bir şey değildir.
Bu nedenle, popüler kültür tartışmaları bugün adına küreselleşme denen emperyalizm olgusundan ayrı ele alınamaz ve ondan bağımsız bir gelişme ve kavram olarak değerlendirilemez.
(Mehmet Ali Yazıcı)