Slider

Demokrasi Kültürü

Şunu baştan söyleyelim; evrensel ölçütü ve değeri olan birçok şeyi toplum olarak ya benimsemiyoruz ya da bozarak kendimize benzetmeye çalışıyoruz. Evrensel ölçütlere sahip olan seçim ve demokrasi kavramları da bunlardandır. Son mahalli idareler seçimine bakınca, ülke olarak seçim ve demokrasiyi ne hale getirdiğimizi üzülerek görmek mümkündür. Memleket barışçıl bir seçim ve demokrasi sürecinden değil savaştan çıktı sanki! Her ne şart altında olursa olsun kazanmak algısı partileri, adayları ve insanları çığırından çıkaran bir noktaya getirdi. Son seçimler, seçim ve demokrasi kültürümüzün yerlerde süründüğünü bir kez daha göstermiştir bize!

Maddi ve manevi değerler olarak insan aklı ve eliyle üretilen her şey kültürdür. Seçim ve demokrasi de insanların siyasi kültürlerinin ve yönetme sanatının en önemli parçalarındandır. Özünü ise hile ve oyun yapmadan, özgür bir şekilde halkın ortaya çıkardığı seçim ve sandık sonucunu kabul etmektir. Demokrasi siyasi hazımsızlık değildir. Ortaya çıkan sonucu kabul etmek ve saygı duymaktır. Millard Fillmore’nin dediği gibi, “Onurlu bir yenilgi, yüz kızartıcı bir zaferden daha iyidir.”

Demokrasi, halkın seçimlerle ortaya çıkan iradesi, kararı ve egemenliğine dayalı yönetim biçimidir. Daha geniş bir açıdan tanımlayacak olursak, toplumsal ve siyasal hayatı düzenleyen kurallar topluluğudur. Demokrasi kültürü ve bilinci olan her birey bu kurallara uymak durumundadır. Hiçbir grup ya da kişilerin özel ya da grupsal çıkarlarını temsil etmez. John Dalberg-Acton’in deyişiyle “Gerçek demokratik ilke, hiç kimsenin halkın üzerinde bir güce sahip olmaması demektir.”

Demokrasinin başlangıcı Eski Yunan sitelerinin yönetim şekline dayanır. O dönemde doğrudan demokrasi geçerlidir ve “klasik demokrasi” olarak adlandırılır. Yunanca “demos” (halk) ve “kratos” (İktidar) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan demokrasi, halkın iktidarı anlamına gelir

Tarihte demokrasi çeşitli şekillerde uygulanmıştır. Günümüzde en yaygın şekilde uygulanan ise iktidar ergini bireysel özgürlüklerle sınırlayan liberal demokrasidir. Diğer uygulama biçimleri, Eski Yunan şehir devletlerine dayanan ve doğrudan uygulanan klasik demokrasi, korumacı bir model sunan koruyucu demokrasi, siyasi eşitliğin yanında ekonomik eşitliği de savunan sosyal demokrasi ve toplumun-bireyin genel olarak birlikte gelişmesini esas alan kalkınmacı demokrasilerdir. Halkın ve emekçi sınıfların kendi kendini yönettiği gerçek demokrasi olan sosyalist demokrasi ise bu yazıda konumuz dışındadır.

Demokrasi tarihine kısaca göz atacak olursak, Tarihin ilk yazılı anayasası olan Magna Carta’yı(Büyük Özgürlükler Şartı) dünyanın özgürlükler adına attığı en büyük adımlardan biri olarak kabul edildiğini görürüz. Magna Carta, İngiltere Kral’ı John (Yurtsuz Kral John) ile yapılan, Kralın sınırsız yetkilerinden vazgeçtiği, hukukun kendi istek ve arzularından daha üstün olduğunu kabul ettiği, bir meclisle yetkilerini sınırlandırdığı tarihin gidişatını değiştiren bir antlaşmadır. Magna Carta ile İngiltere parlamentarist bir yönetime kavuşmuştur.

Günümüzün anayasal demokrasi düzenine ulaşmada 1215 tarihinde imzalanan Magna Carta ile 1789’da yaşanan Fransız İhtilali’nin çok önemli katkıları olmuştur. Bu iki tarihsel gelişme, demokrasi tarihinin en önemli yapı taşlarındandır. Magna Carta günümüz anayasal düzenine ulaşmamıza, Fransız Devrimi ise Mutlakiyet rejimine karşı bir ayaklanma olarak başlayıp İnsan Hak ve Özgürlükleri Bildirgesine uzanan bir sürece önayak olmuşlardır.

Yeri gelmişken, siyasette bugün çokça kullanılan “sağcılık” ve “solculuk” kavramlarına da bir açıklık getirmek gerekiyor. Birçok konuda kulaktan dolma bilgilerle hareket eden bir toplumuz. Bu nedenle “sağcılık” ve “solculuk” kavramlarını da tarihini bilmeden yerli yersiz kullanıyoruz.

Fransız Devrimi öncesi baskılara dayanamayan kral 16. Louis, Kurucu Meclisi toplayarak bazı kararlar almak zorunda kalmıştır. Bunlardan biri de kralın veto hakkıdır. Kralın veto hakkını savunan soylular ve ruhban sınıfı temsilcileri, oturumu yöneten başkanın sağ yanında, kralın veto ayrıcalığına karşı çıkıp reddeden, yönetimde söz sahibi olmak isteyen burjuvalar ve köylü sınıfı temsilcileri ise oturum başkanının sol yanında yer almaları siyasi terminolojiye “sağcılık” ve “solculuk” kavramları olarak geçmiştir. İşin özü, özeti ve hikâyesi budur.

Demokrasi tarihinde en önemli dönemeçlerden biri de “aydınlanma” dönemidir. Ortaçağ Avrupa’sında Hıristiyan kültürüne karşı Rönesans ve Reform hareketleriyle doruğa ulaşan karşı çıkışlar, “özgür insan” düşüncesini sanat ve bilimde hâkim kılmış, böylece aydınlanma dönemi başlamıştır. Aydınlanmanın en önemli kavramı Hümanizma, yani insan sevgisidir. “Her şey insan içindir” felsefesi toplumsal yaşama hâkim kılınmaya başlamıştır. Aydınlanma felsefesinin temeli, akıl yoluyla doğrulara ulaşmak ve ortaya çıkan sonuçları insanın ve toplumun yararına kullanabilmektir.

Aydınlanma döneminin en önemli filozoflarından biri olan Kant Aydınlanmayı, insanın kendi yanlışlarıyla düşmüş olduğu durumdan akıl ve bilim yoluyla kurtulma hareketi olarak tanımlamıştır. Aydınlanma Kant’a göre insanlığın erginleşmesidir. Bu dönemin en önemli kavramı akıldır ve bilim, sanat gibi araçlar aklın en önemli yardımcılarıdır. Ancak akıl yoluyla doğru bilgilere ulaşıp, bunu toplum ve insan yararına kullanabiliriz. Aydınlanmanın dört ayağı akıl, bilim, kültür ve demokrasidir. Bu kavramlar birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar ve eğitimle bütün topluma ulaşırlar.

Çağdaş toplumların en belirgin özelliği demokrasi bilinci ve demokrasi kültürdür. Her seçim döneminde neden demokrasi ayıpları yaşadığımızı iyice irdeleyerek seçim ve demokrasi alanında bir zihniyet değişikliği yaşamamız gerekiyor. Demokrasi kültürümüzün gelişmesi için bu toplumda demokrasi bilincini yerleştirip geliştirmekten başka bir alternatifimiz kalmıyor.

(Mehmet Ali Yazıcı)

Mehmet Ali YAZICI

Paylaşalım