Mehmet Ali YAZICISlider

Araplaşan Türk Türkleşmeyen Arap!

Türk-Arap ilişkileri tarihte hep sorunlu olmuştur. Bunu bilmek ve öğrenmek için, İslam öncesi Türk tarihini Çin kaynaklarından olduğu gibi, İslam sonrasını da Arap kaynaklarından öğrenmekten vazgeçmek gerekiyor. Yabancı kaynaklardan alıntılarla, tarihimiz doğru yazılmadığı gibi, dolayısıyla doğru da okunmuyor/okutulmuyor.

Bu o kadar açık ve doğrudur ki, bugün hala Türklerin tarihini yabancılar yazmak da ve bu yayınları tercüme edenler ise tarihçi olarak kabul görmektedirler. Trajik olan ise, yabancılar bizim tarihimizi yazabilirken, tek bir Türk tarihçisi yoktur ki bir yabancı ülkenin ya da ulusun tarihini yazmış olsun. Kendi tarihimizle ilgili yazılanlar ise, egemen düzeni savunanların ortaklaştıkları yalanlar olan resmi tarih tezlerinden başka bir şey değildir. Türk akademik dünyası resmî ideolojiye bağlı, bilgili fakat düşünme ve yorumlama gücü zayıf, sadece yabancı kaynaklardan tercüme edip nakil yapan(ithalatçı) tarih hocalarıyla doludur. Bunların içinde gerçek anlamda bir tarihçi bulabilmek oldukça zordur. Günümüz modern tarihçilik anlayışında bir ulusun niteliği tarihi nasıl yaptığından daha çok, tarihi nasıl yazdığıyla da ölçülüp değerlendirilmektedir..

Okul kitaplarında, Türkler Müslüman olduktan sonra parlak Arap-Türk dostluğuna dair bilgiler ve menkıbeler mevcuttur. Türk-Arap ilişkileri ifrata vardırılır, dünyanın diğer milletlerinin bilincinde bile yer eden, Türk-Arap özdeşliği kurulur. Öyle kesin saptamalar ve psikolojik bir duruş vardır ki, Türkler sanki tarihin başlangıcından bu yana hep Araplarla birlikte ve Müslüman olarak yaşamışlar, kendilerine ait ne bir tarih ne de sosyo-ekonomik bir kültür ve yaşamları olmuştur. Bu tarih anlatımı doğru olmadığı gibi genç kuşakların da bir “Araplık kültürü”yle yetişmelerine neden olabilmektedir.

Falih Rıfkı Atay, Birinci Dünya Savaşı’nda bulunduğu Suriye Cephesinde yaşadıklarını anılaştırdığı Zeytindağı adlı kitabında, Osmanlının son dönemlerindeki Araplaşmaktan bahseder ve şöyle yazar: “Osmanlı saltanatı som bürokrat iken, bürokrasi bile tam-Arap yahut yarı-Araptır. Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türk’e az rast geliyordum.”

Tarih kitaplarında, Türklerin Müslümanlığı kabul etmeleri, doğru olmayan değişik nedenlere dayandırılmaktadır. Türklerin daha önce putperest ve kâfir oldukları, ahlaksızca bir hayat yaşadıkları tezleri ileri sürülmüş, bunların doğru olmadığı ortaya çıkınca da, bu defa da İslam’ın kendi dinlerine benzemesi ve çok yakın olmasından dolayı bu dini seçtikleri tezi ortaya atılmıştır. Bu iki iddia da doğru değildir ve zaten birbirleriyle çeliştikleri de ilk bakışta görülür. Madem Ki Türklerin dini İslamiyet’e çok benziyordu, o zaman neden Türkler Müslüman oldular da Araplar, Türklerin dini olan Şamanizm’e geçmediler? Görüldüğü gibi bu iddiaların iler tutar yani yoktur ve Türklerin İslam’a geçişleri başka nedenlere dayanmaktadır.

Her şeyden önce, Türklerin bir an da ve kısa sürede Müslüman oldukları gibi, tarihe ters düşen yanlış bir algı mevcuttur. Türklerin, yetmiş yıl süren kanlı bir tarihsel dönem ve savaşlardan sonra, Arap ordularına yenilerek kılıç zoruyla Müslümanlığı kabul etmek zorunda kaldıkları artık gizlenemese de gereği gibi tartışıldığından bahsedilemez. Tarihsel gerçek şudur ki; Müslüman Araplar kâfir gördükleri Türkleri katlederek, topraklarını işgal ederek, mallarına- mülklerine el koyarak, kadınları ve kızlarını köle ve cariye yaparak, Türk kentlerine Arap aileler yerleştirerek, Müslüman olmayanlara cizye vergisi ve çeşitli yaptırımlar uygulayarak baskı ve zorla Müslüman yapmayı başarmışlardır. Daha da önemlisi, Türklerin kendi aralarında din savaşları yapmalarıdır. Müslüman olan Türkler ile Müslümanlığa direnen kâfir (!) Türkler arasında da birçok savaş ve çatışmalar yaşanmıştır. Bu sonuca, yani Türklerin zorla Müslüman yapılmasına, “böyle olması iyi olmuştur” diyen tarihçiler de vardır.

Görüldüğü gibi İslam’ın Türklere kabul ettirilmesi hiç de öyle güle oynaya olmamıştır! Yetmiş yıl kadar süren kanlı bir süreç sonunda Arap egemenliğine boyun eğen Türkler, Müslüman olanlara sağlanan ayrıcalıkların da etkisiyle eski dinleri olan Şaman-Göktürk dinini terk etmeye başlamışlardır. Daha sonra ise, Abbasîler (750-1258) döneminde Türk savaşçılar Arap ordularına katılarak, onlarla birlikte savaşmışlardır.

Türklerin hızla Müslüman olmalarının bir diğer nedeni ise, 751 yılında Talas Irmağı (Güney Kazakistan) kıyısında gerçekleşen birleşik Arap – Türk ordularının Çin ordusunu yendiği Talas savaşıdır. Bu savaşın sonunda, Karlukların ardından Oğuzlar da İslam’a geçmişlerdir. İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar’dan (840) sonra Oğuzlar Büyük Selçuklu Devleti’ni (1040) kurmuşlardır. Bunlar, ilk dönem Müslüman Türk devletleridir.

Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletinin dağılması, Abbasilerin son dönemlerine rastlar. Sonrasında Anadolu’da bir sürü Türk beyliği ortaya çıkar. Bunlardan Osmanoğulları güçlenmeye başlayarak hızla devlet olmaya yönelir ve 1299’da Osmanlı Devleti kurulur. Sonraki yıllarda Anadolu Türk birliğini de sağlar. Bu arada Abbasi hanedanlığı yıkılır ve Memluk hanedanlığı kurulur. Hilafet ve yönetim Memluk hanedanlığına geçer. Böylece İslam’ın “merkez ülkesi” olarak Memluklar (Mısır, 1259-1517) dönemi başlamış olur.

1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı’nın güneye doğru genişlemesiyle Türk-Arap çatışmaları yeniden alevlenir. Araplar Kahire yakınında Ridaniye’de çok ağır bir yenilgiye uğrar. Üç gün süren sokak savaşlarından sonra Kahire’nin düşmesiyle, Mısır Osmanlı topraklarına katılır. Yavuz Sultan Selim Halifeliği Araplardan devralır ve Halifelik makamını İstanbul’a taşır (1517). Halifelik Osmanlı’nın yıkılışı (1922) ve hilafetin (1924) kaldırılmasıyla sona erer. AKP iktidarı son yıllarda geliştirilen “Yeni Osmanlıcılık” tezleriyle bağlantılı olarak, bu sona erişi tekrar ihya etmeye çalışmaktadır.

(Resim: 2014 Batman’da “Peygamber Sevdalıları ve Kur’an Nesli Platformu” tarafından 4 yıl eğitim verilen 144 kız öğrenciye “icazet” adı altında diploma verildi. Diploma alan kızlar, sadece gözleri açık şekilde giyinmişlerdi.)

(Mehmet Ali Yazıcı)

Mehmet Ali YAZICI

Paylaşalım