İntihar
Fransız yazarı ve sosyolojinin kurucularından olan Emile Durkheim(1858-1917), intihar vakalarını toplumsal açıdan inceleyen ilk bilim insanlarından biridir. Durkheim sosyolojiyi yeni bir bilim olarak görür ve deneyciliği öne çıkarır. Durkheim’in sosyolojisinin birincil ilkesi, ‘‘Toplumsal olguları şeyler olarak incele!” şeklinde açık ve nettir.
Durkheim’e göre sosyolojinin esas hedefi, toplumsal olguların insan yaşamına etkilerinin incelenmesidir. Ona göre sosyologlar, sosyolojik yöntemleri bireylerin incelenmesine uygulamak yerine, toplumun, toplum yaşamının, ekonominin durumunun ya da dinin, iktidar güçlerinin, kurumların vb. insan yaşamına etkilerini ve bizim eylemlerimizi biçimlendiren yönlerini incelemelidirler. Durkheim tek tek insanlardan bağımsız, toplumların da, bireylerin yaşamlarına benzerlik gösteren, kendilerine ait bir yaşamı olduğuna inanıyordu.
Durkheim’e göre toplumsal olgular, bireylere dışsal olan ve tek tek kişilerin yaşamları ile algılamaları dışında kendi gerçekliklerine sahip olan davranış, düşünce ya da duygu biçimleridir.
Durkheim toplumsal olguların incelenmesinin zor olduğunu kabul ediyordu. Görünmez ve elle tutulur olmadıkları için, doğrudan gözlenemezlerdi. Bunun yerine bu olguların özelliklerinin ve dolaylı olarak etkilerinin çözümlenmesini yapmak gerekiyordu. Durkheim toplumsal olguları incelerken önyargı ve ideolojinin terk edilmesinin önemini vurgulamıştır. Bilimsel bir tutum, duyuların ortaya koyduğu kanıtlara açık olup dışarıdan gelen, önceden edinilmiş düşüncelerden bağımsız olan bir zihni gerektirir.
Emile Durkheim’in klasik çalışmalarından birisi, intihar çözümlemesidir. İnsanlar kendilerini özgür iradeye sahip olan ve seçim yapabilen bireyler olarak görseler de onların davranışları genellikle toplumsal olarak biçimlenmiş, toplumsal nedenleri olan ve kalıplaşmış niteliktedir.
Durkheim’in çalışması, intihar gibi son derece kişisel bir davranışın bile toplumsal dünya ve yaşananlardan kaynaklandığını göstermektedir bize.
Daha öncede intihar üzerine araştırmalar yapılmıştı ancak Durkheim, intiharın sosyolojik bir açıklaması üzerinde duran ilk kişiydi. Önceki çalışmalarda toplumsal etkenlerin intihar üzerindeki etkileri kabul edilmekte birlikte, bir bireyin intihara kalkışma olasılığının incelenmesinde ırk, iklim ya da zihinsel bozukluk gibi bileşenlere ağırlık verilmekteydi. Durkheim’e göre ise intihar, yalnızca öteki toplumsal olgular tarafından açıklanabilecek olan bir toplumsal olgudur. İntihar yalnızca bireysel edimlerin bir toplamı değil, ondan daha fazla bir şeydir.
Fransa’da ki vakaları inceleyen Durkheim’in elde ettiği bulgular, onu, intihar oranlarını etkileyen, bireylere dışsal nitelikte olan toplumsal olguların bulunduğu sonucuna götürdü. Yani, intihar olaylarının nedenleri dışsaldı. Durkheim’e göre toplumsal dayanışma düşüncesi toplum içerisindeki iki bağla yakından ilişkiliydi; toplumsal bütünleşme ile toplumsal düzenleme bağları. Durkheim toplumsal gruplarla güçlü bir biçimde bütünleşen, istek ve hedefleri toplumsal normlar tarafından düzenlenen insanların intihara kalkışma olasılıklarının daha düşük olduğunu savunuyordu.
Bu çalışmalarının sonucunda dört çeşit intihar tanımı yapıyordu: Bencil intihar, anomik intihar, özgecil intihar ve kaderci intihar.
Bencil intiharlar toplumla ve diğer insanlarla bütünleşememeden ileri geliyordu. Diğer insanlar ya da gruplarla ilişkilerin zayıflaması ya da kopmuş olması bireyi bu tür intiharlara sürüklüyordu.
Durkheim’e göre örneğin evlilik, bireyi istikrarlı bir toplumsal ilişkiyle bütünleştirerek intihara karşı koruyabiliyordu ve bekâr insanlar toplum içerisinde daha fazla yalıtılmış oldukları için intihar vakaları bu kesimde daha fazlaydı. Yine, savaş dönemlerinde ki düşük intihar oranlarına bakıldığında, savaş nedeniyle toplumsal bütünleşmenin artması, intihar vakalarını engelliyordu.
Anomik intiharlar ise, bir toplumsal düzenlemenin olmadığı, ekonomik vb. krizlerin yaşandığı, insanların normsuz kaldıkları dönemlerde ortaya çıkmaktaydı. Toplumdaki hızlı değişme ya da istikrarsızlık yüzünden insanların inanabildikleri değerlerin azalması, toplumda bir sapmayı da beraberinde getiriyordu. Bu durum bireyleri anomik intiharlara yöneltebiliyordu. Ülkemizde içinde yaşadığımız dönemde gerçekleşen vakalar buna örnektir. İşsizlik ve ekonomik kriz, insanların yaşamlarına son vermelerine neden olmaktadır.
Toplumsal değerlerin azalması ve insanların normsuz kalmaları bu tür intihar vakalarını arttırmaktadır. Yaşananlar bunu göstermektedir. Normlar, istek ve beklentiler için sabit bir referans noktasının olmaması, ekonomik kargaşa, kriz ya da geçim sıkıntısı, işsizlik vb. sorunlara karşı kişisel mücadelelerde görüldüğü gibi kişinin koşulları ile istekleri arasındaki dengenin bozulması, yine bu tür intihar olaylarının artmasına neden olmaktadır.
Diğer bir intihar türü olan özgecil intihar ise bireyin toplumla ya da herhangi bir toplumsal ya da siyasal grupla “aşırı bütünleşmesi” durumunda ortaya çıkmaktadır. Toplumsal ve bireysel bağların çok güçlü olduğu, bireyin uğrunda öleceği şeyi kendisinden daha değerli tuttuğunda gerçekleşmektedir. Böyle bir durumda, intihar “yüce bir iyilik” olarak ortaya çıkar. Japon kamikaze pilotları ya da İslamcı intihar komandoları özgecil intihar türüne örnek olarak verilebilir.
Son intihar türü, kaderci intihardır. Durkheim’e göre bir bireyin yaşamının toplum tarafından gereğinden çok fazla düzenlendiğinde ve bireyin özel yaşamına haddinden fazla müdahale edildiğinde ortaya çıkmaktadır. Daha çok, bireyin toplumsal ya da bireysel baskı altında tutulması durumlarında gelişen bu tür intihar vakaları, kader ya da toplum karşısındaki güçsüzlük duygusuna yol açmakta ve bireyin yaşamına son vermesine neden olmaktadır.
İntihar oranları toplumdan topluma farklılık gösterse de Durkheim’e göre intihar oranlarını etkileyen tutarlı toplumsal nedenler vardır. İntihar vakalarının ve oranlarının incelenmesinde, bireysel eylemler içerisinde genel toplumsal kalıp ve nedenlerin neler olduğunu bulmak ve göstermek gerekir. Bu da ciddi bir sosyolojik araştırma ve çalışmayı gerektirir. Ülkemizdeki intihar olaylarına ne yazık ki bu çerçeveden bakılmamakta, geçim sıkıntısı çekmeleri nedeniyle dört kardeşin intiharına(*) yaklaşımda olduğu gibi, “iktidara karşı komplo” denilerek ideolojik ve politik önyargılarla değerlendirilip başka noktalara çekilebilmektedir. Halbuki bu intihar olayı Durkheim’in tanımladığı “anomik intihar” türüne giriyordu, çünkü intihar nedeni ekonomik sorunlardan kaynaklanmaktaydı. Ayrıca, akademik dünya da, bugün yoğun olarak yaşanan intihar olaylarına ilgisiz kalmakta, sosyal bilimlerin, dolayısıyla sosyolojinin konusu olarak görmemektedir. İntihar vakaları kişisel bir tasarruf olarak değerlendirilmekte, psikoloji ve psikiyatrinin araştırma alanına bırakılmaktadır. Tabiri caizse intihar edenlere bir tür “deli” muamelesi yapılmaktadır. Halbuki, ülkemizde yaşanan intihar olayları genel olarak Durkheim’in toplumsal ve ekonomik nedenlere dayalı tanımladığı anomik intihar türüne çok benzemektedir. Akademik dünya bunun araştırmasını yapmalı, özellikle son yıllarda artan intihar vakalarının nedenlerini mutlaka bilimsel verilere dayalı olarak ortaya çıkarmalıdır.
Durkheim’in temel savı bu gün için daha fazla geçerlidir. İntiharların nedenleri kişiye dışsaldır ve tamamıyla toplumsaldır. Görünürde tümüyle kişisel bir davranış olarak gösterilmeye çalışılan intihar olayları sosyolojik bir açıklamaya bağlı olarak, toplumsal nedenlerinin bulunması, ortaya çıkarılması ve ortadan kaldırılması gerekmektedir.
***
Türkiye’de İntihar Rakamları:
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), son yıllarda Türkiye’de ki intihar sayılarını düzenli olarak açıklamamaktadır. Bunun için CHP’li Özcan Purçu soru önergesi vermiş ve bu durumun nedenlerini sormuştur. Soru önergesine, TÜİK’in intihar istatistiklerini açıklamama sebebinin, kurumun kendine has hesaplama yöntemleri olduğu belirtilen muğlak bir yanıt verilmiştir. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere AKP iktidarı yaşanan intihar vakaları ve sayıları konusunda bir şeyleri gizleme telaşı içindedir. Her yıl düzenli olarak, ölüm nedenleriyle birlikte intihar vakalarının istatistiklerinin açıklanmaması bunu akla getirmektedir.
Türkiye’de 2012 yılından itibaren intihar vakalarının 3000’li rakamlara çıktığı biliniyor. TÜİK en son 2018 ile 2024 yıllarının rakamlarını açıklamıştır. Arada kalan beş yılı ise boş bırakmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı rakamlara göre 2018 yılında 3 bin 161 kişi hayatına son vermiştir. Ülkemizde 2014 yılında 3 bin 169 kişi, 2015 yılında 3 bin 246 kişi, 2016 yılında 3 bin 193 kişi ve 2017 yılında 3 bin 168 kişi, intihar sonucu yaşamına son vermiştir. Aradan beş yıl geçtikten sonra TÜİK, 2024 yılına ait ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerini yayımlamıştır. Bu verilere göre, 2024’te Türkiye’de intihar eden kişi sayısı 4 bin 460’a yükselmiş ve kaba intihar hızı yüz binde 5,22 ile rekor seviyeye ulaşmıştır.
——————–
(*)İstanbul Fatih’te 2019 yılında Cüneyt (48), Oya (54), Yaşar (56) ve Kamuran Yetişkin (60) adlı dört kardeş, siyanür içerek aynı anda intihar etmişti. Bu olayı AKP medyası, “iktidara karşı komplo” olarak değerlendirmişti.
(Not: İntihar türleri, Anthony Giddens’ın Sosyoloji çalışmasından özetlenmiştir.)
Kaynaklar: Anthony Giddens, Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, 1. Baskı,2012Emile Durkheim, İntihar, Pozitif Yayınları,1.Baskı, 2013
(Mehmet Ali Yazıcı)