Mehmet Ali YAZICISliderSöyleşiler

Yusufeli’nin yer değiştirmesi: Göç ve nostalji

Fotoğraf: Yasin Akgül/Getty Images

“Başka yer saplantısı, anın imkansız olmasıdır; bu imkânsızlık da nostaljinin ta kendisidir.”
E. M. Cioran

İnsanlık tarihinde göç olgusu çok eskilere dayanır. Göç etmenin birçok çeşidi vardır ancak en dramatik, en yürek yaralayıcı olanı, mecburi göç olsa gerek. İlk zorunlu göç örneğini, üç büyük dinin inanç sistemlerinde yer alan, insanlığın kadim başlangıcı olarak kabul edilen ve inanılan Havva ile Adem’in Tanrı tarafından zorla cennetten kovulmaları söylencesinde görebiliyoruz. Sonra ne yaptı bu iki insan; söylencelerde bu konuyla ilgili pek açıklık yok.

Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğü göç kelimesinin anlamını; “Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi; taşınma, hicret, muhaceret” olarak veriyor. Bir diğer anlamı ise evden eve taşınma; nakil şeklindedir.

Tarihte göç kavramından ilk bahseden kişi, tarihin babası olarak da kabul edilen Heredot olmuştur. Heredot, günümüze kadar ulaşan ve Heredot Tarihi adıyla kitaplaşan yapıtında göçle ilgili ilginç gözlem ve tespitlerde bulunuyor. Doğdukları ve hayata ilk göz açtıkları yerden göç edip başka yerlerde kalmaya mecbur edilen insanların davranışlarındaki tuhaflıklardan bahsediyor. Göç etmek zorunda kalan insanların sonraki yaşamlarında onlara “görünmeyen bir şeytanın” eşlik ettiğini söylüyor.

Yüzlerce yıl sonra, bu durumda olan insanların üzerinde 1678’de yapılan araştırmalar sonucunda, tespit ettiği semptomlara İsviçreli bir hekim olan Johannus Operius “nostalji” ya da “İsviçre hastalığı” adını verdi. Hastalığın en önemli belirtisi sürekli depresyondu ve bu da göç etmiş olmaktan kaynaklanıyordu. Araştırma aynı zamanda göç etme psikolojisiyle ilgili olarak o döneme kadar yapılan en büyük araştırmaydı.

Çalışmalar devam etti ve 1920’lerde Alman Psikiyatr Grepellin buna “kökten kopma sendromu” adını verdi. Burada “kökten kopma sendromu” ya da “nostalji”, yeni duruma uyamamak, günde dünü yaşamak ya da geçmiş severlik, “geçmişte mutlu bir ana veyahut geçmişin tümüne özlem” anlamında kullanılıyordu. Nostalji kelimesi, psikolog/hekim olan Johannus Operius tarafından türetilmiş bir kelimedir ve Yunanca “nostos (eve dönüş)” ve “algos (acı)” kelimelerinin birleştirilmesinden oluşmuştur.

İnsanlarda nostalji durumunun ortaya çıkarılması hikayesi de ilginçtir. 17. yüzyılda İsviçreli paralı askerler bazı anomaliler yaşamaya başlarlar. Normalin dışında ilginç durum ve davranışlar gösterirler. Bu askerlerde uykusuzluk, uyum bozuklukları, yorgunluk, halsizlik, hazımsızlık gibi rahatsızlıklar baş gösterir. Bu durum sorun olmaya başlar ve askerler askerlik görevlerini yerine getiremez olurlar. Askerler üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan bulgular, hastalığın fiziksel nedenlerden değil, zihinsel nedenlerden ortaya çıktığını gösterdi. Memleketlerini özlemiş olan askerlerde ortaya çıkan semptomlar bunu doğruluyordu.

Hastalığın en önemli belirtisi depresyondu. Askerler arasında hızlı bir şekilde yayılmaya başlayınca birtakım tedbirler alındı. İlk akla gelen korunma ve tedavi tedbirleri ise askerlerin vatanlarını hatırlatan ve özlem uyandıran her şeyin yasaklanması oldu. Çünkü vatanlarını hatırlatan her şey onların psikolojilerini ve zihinsel yapılarını olumsuz yönde etkiliyordu. Johannus Operius, köklerinden kopmaya bağlı nostalji kelimesini buradan türetti.

Yanlış anlaşılmamak için bir şeyin altını çizmek istiyorum. Nostalji, göçe uğramış insanların tümünde ortaya çıkan bir durum değildir. Kökten kopma sonucu geçmişe özlem bazı insanlarda normal seyrinde işlerken, bir kısım insanlarda ise kronikleşerek bir süreğenlik halini alan sendroma dönüşebiliyor. Bu sendromun birçok belirtisi var. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılan belirtiler; uykusuzluk, hazımsızlık, ritim bozuklukları, halsizlik ve yorgunluk, hiçbir şeyden mutlu olamama, eski zaman ve mekanlara aşırı özlem, sürekli olarak eski zamanlar ile bugünü karşılaştırma vb. oluyor.

Bu uzun girişten sonra sözü, rant elde etmek için AKP iktidarının siyasi bir kararıyla yeri zorla değiştirilen, köklerinden koparılarak yeni yerleşim yerine taşınan, yeni yerleşim yerinde nostaljiye mahkum edilen Yusufeli’ne getirmek istiyorum.

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor, Yusufeli Barajı ve ilçenin yerinin değiştirilmesi kararı, rant amaçlı siyasi bir karardır ve bunun bedelini onca mağduriyetten sonra şimdilerde yine Yusufeli halkı ödemektedir. Niçin? Bunun yanıtını, yapılan resmi açıklamalarda ve ortaya serilen rakamlarda görmek mümkündür. Örneğin, Yusufeli Barajı’nın toplam maliyeti 20 milyar liradır. Ulusal ekonomiye katkısı ise yıllık 2 milyar TL’dir. Bu hesaba göre baraj on yılda kendini amorti edecektir ve bundan sonra kâra geçecektir. Yine resmi makamların açıklamasına göre Yusufeli Barajı’nın ömrü 40 yıldır. Bu 40 yılda toplam olarak ulusal ekonomiye katkısı 80 milyar lira olacaktır. Bunun 20 milyar lirası maliyete gideceğine göre geriye 60 milyar kalacaktır. İşte bu yüzden Yusufeli 30 yılda kazanılacak bu 60 milyar için heba edilmiş, köklerinden koparılmış, yeni yerleşim yerinde dört parçaya bölünerek sosyal yaşamı öldürülmüş ve sürekli nostaljiye mahkum bir hale getirilmiştir. Buna değer miydi? Şimdiki verili duruma bakıldığında, değmediği açık!

Esas konuya dönersek, insanları nostaljiye iten sadece geçmişe duyulan özlem değil, başka birçok neden vardır. Göç ederek geldiği mekanda eski anlamlı ilişkilerin sürmemesi ve bir değersizlik yaşanması, depresyonu ve nostalji duygusunu artırır. İnsan, sevdikleriyle ve yakın çevresiyle bir bütündür. Bu bütün kaybolduğunda yaşamla mücadele etme arzusu da azalır. Yeni mekanda hali hazırda yakın çevresinin olmaması, yaşam standartlarının, iş ve gelir durumunun belirsizliği, alıştığı ve emeğiyle var ettiği eski yaşam olanaklarının yok olması, köklerinden koparılmış olma duygusu ve birçok başka faktör, depresyon şiddetini yükseltir. Bu faktörler yeni mekanda yaşamı zorlaştırır ve bunun sonucu olarak istenilen sosyal hayatı kurmak ağır aksak işler ve gecikir. Göç sonrası yerleşilen yerin kabullenilmemesi, o ana kadar fark edilmeyen, daha önceki yaşamın olumlu taraflarını bilince çıkarır. Yusufeli halkı ne yazık ki, ilçenin yerinin değiştirilmesiyle neleri kaybettiğinin farkına yeni yeni varmaktadır. İnsan, sahip olduğu şeylerin değerini, onları kaybettikten sonra anlarmış sözü doğrulanmaktadır!

Yeni yerleşim yerine uyumsuzluğun başlıca iki nedeni vardır:

1-Eski yerleşim yerinde devam eden zamandan ve alışılagelmiş, benimsenmiş mekandan kopuş: Her mekanın kendine göre bir zaman akışı vardır. Bu akışta belirlenen hareket ve davranışlar, yıllardan beri benimsenmiş durumlardır. Eski Yusufeli’nin kendine has bir zaman akışı, insan kalabalığı ve sosyal ilişkileri, mekan ve mesafe algısı vardı. Yeni yerleşim yerinde bu durum kökten değişti. Bir nehrin kenarındaki yerleşim yeri ile, bir dağın başında ve kayalıklar ortasında, fiziksel olarak dört parçaya ayrılmış bir mekanda zaman akışının aynı olması mümkün değil. Bu durum, yeni yerleşim yerinde insanları boşluğa itmekte, köklerinden kopmuş ve kaybolmuşluk duygusu yaratmaktadır.

2-Mekanın farklılaşmasına bağlı olarak yaşam tarzının değişmesi: Mekan değiştirmek, yaşam tarzının farklılaşmasını beraberinde getirir. Yeni yaşam tarzı belirsizleşir ve geleneksel davranışlar yeni mekana uymaz. Alışkanlıklar ve ritüeller değişir. Bu nedenle sosyal ilişkiler ve paylaşımlar zayıflar. Diğer insanlara yönelik aşinalıklar ortadan kalkar. Geride bıraktıkları yaşam büyük bir değer kazanır. Bugün yeni Yusufeli yerleşim yerinde olduğu gibi, yaşamı kontrol etme gücü zayıflar. Günlük yaşamı ve diğer insanlarla olan ilişkileri yürütmede güçsüzlük oluşur. İnsanlar kendilerini bir boşlukta hissetmeye başlarlar. Yeni yerleşim yerinin fiziksel olarak dört parçaya ayrılmış olması, ilişkileri parçalamış, ciddi bir yabancılaşma duygusu yaratmıştır. Eski yerleşim yerinde olduğu gibi her şeyin yerli yerinde olması beklentisi karşılanmamakta, güçlü insan ilişkilerinde bile bir atomizasyon yaşanmaktadır.

Bir yerden başka bir yere göç etmek ya da mekan değiştirmek, sosyal yaşamın ve rollerin değişmesi demektir. Geçmişten ve köklerinden zorla koparılmış olmak ve bunun sonucunda yeni bir hayata uyum sağlamaya çalışmak zor ve travmatik bir durumdur. Bunlar ciddi sorunlardır ve bu sorunları aşmak için yeni Yusufeli’nde herhangi bir çalışma ya da faaliyet söz konusu değildir.

Yeni yerleşim yerine taşındıktan sonra Yusufeli halkı genel olarak bir depresyon, dolayısıyla “kökten kopma” sendromu yaşamaktadır. Bu durumu şimdilerde nostalji ile aşmaya çalışmaktadır. Sosyal medyada eski Yusufeli görüntüleri yoğun bir şekilde paylaşılmakta, insanlar geçmişe olan özlemlerini dile getirmektedirler. Paylaşılan bir videoda bir kadının baraj gölüne bakarak hüzünlü ve ağlamaklı bir şekilde “kırk yılım ve anılarım sular altında kaldı” demesi, yaşananların özeti sayılabilir.(Sendika.Org)

(Mehmet Ali Yazıcı)

Mehmet Ali YAZICI

Paylaşalım