Murat GülSlider

İki İtalyan, iki Komünist…

Biri henüz 29 yaşındayken İtalya Komünist Partisi’nin kurucusu ve Marksizmin en büyük akıllarından biri olan Antonio Gramsci.
Diğeri şair, yazar ve egemen sinemacılığın temellerini sarsan büyük yönetmen Paolo Pasolini.
İkisini de faşistler katletti.
İkiside İtalya’nın katolik gericiliğinde fiziksel “kusurlu”;
Gramsci kambur, Pasolini eşcinsel.
Gramsci “iktidar toplumun üzerinde hegemonyasını kurarken rıza üretir, yani faşizm gücünü iktidarından almaz, halkın rızasından alır” dedi.
Pasolini bu tespite ek olarak “halkın sömürgeleştirilmiş bilinci” dedi.
Hem Gramsci hem de Pasolini “toplumu değiştirmek istiyorsak önce halkın bu rıza üreten sömürgeleşmiş bilincini değiştirmeliyiz” dedi
Gramsci teorik aklıyla, Pasolini filmleriyle faşizmi teşhir ediyor ve yerden yere vuruyordu.
Mussolini “bu beynin çalışmasını en az 20 yıl engellemeliyiz” diyerek Gramsci’yi mahpusta katletti.
2500 yıldır “erkek”in içini boşaltarak bir “cadı” haline getirmeye çalıştığı, kadınları isyan ettirerek komünal kadın şehirleri kuran Medea’yı yani iktidarın en çok korktuğu kadının ayağa kalkışını sinemayla anlatan Pasolini’yi bugünkü İtalya Başbakanı Meloni’yi yetiştiren faşistler başını ezerek ve üzerinden defalarca arabayla geçerek katletti..

Gramsci’de İbrahim Kaypakkaya’yı, Pasolini’de Yılmaz Güney’i görürüm.
29 yaşında İtalya Komünist Partisi kurucuları arasında yer alan Gramsci, işçi sınıfı ve Dünya üzerindeki güçlü etkisine rağmen Sovyetler Birliği’ni “toplumsal rıza üretmeyen bir sistem zorbalığa dönüşür” diye çekinmeden eleştirir.
24 yaşında Türkiye Komünist Partisi (ML)’i kuran Kaypakkaya, Dünyanın ve Türkiye’nin sol cenahında güçlü otoriter ve ideolojik etkisine rağmen Sovyetler Birliği ni “Sosyal Emperyalist” olarak nitelemesinin yanı sıra “sosyalist” hareket Kemalizmle malül iken kemalizme “faşist” diyerek bütün klişeleri yerle bir eder..

Pasolini, “Sodom’un 120 günü”nde, Yılmaz Güney “Arkadaş”ta tüketim toplumunun insanı nasıl tükettiğini anlattı. Pasolini “Medea”da, Yılmaz Güney “Sürü”de erk faşizmine vurdu.. Pasolini “Mamma Roma”da, Roma’nın yoksul mahallerinde ayakta kalmaya çalışırken zorba kadın tacirlerinin eline düşen bir anneyi, Yılmaz Güney “Baba”da zengin patronunun darmadağın ettiği ailesini toparlamaya çalışırken mafyaya dönüşen bir babayı, sınıfsal sömürünün vahşetini anlattı…

Gramsci’yi tedavi etmeyerek, Kaypakkaya’yı parça parça ederek, Pasolini’yi başını ezerek, Yılmaz Güney’i sürgüne mecbur bırakarak katletti faşizm..

Doğrunun, gerçeğin kavgasını vermek ödül değil bedel gerektirir..
Bu dört büyük Komünistin kavgasına saygı ile..

Murat GÜL

Paylaşalım