ARŞİVMehmet Ali YAZICISlider

TÜKETİMİN MABETLERİ; AVM’LER

Günümüzde tüketim, insan ihtiyaçlarını kat be kat aşarak bir tür “ibadete” dönüşmüştür. Bu ibadet biçiminin ibadethaneleri ve kutsal mekânları ise, tekelleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan büyük mağazalarında içinde yer aldığı AVM’lerdir. Alışveriş merkezlerinde tüketim yapmak ve bir şeyler satın almak, psikolojik bir vaka halini almıştır.

Modern ve Kartezyen düşüncenin babası sayılan René Descartes’in  “düşünüyorum öyleyse varım” sözü insanlar için artık, “tüketiyorum öyleyse varım” vecizesiyle yer değiştirmiştir. Tüketime tapınma biçiminin en önemli özelliği ise “bilinçsiz tüketim” ve bunun ortaya çıkardığı kültürlenmedir.

İçinde her şeyin bulunduğu alışveriş merkezlerinin(AVM) insan hayatının her anını kapladığı bir dönemden geçmekteyiz. Dünyada AVM’lerin küresel bir yaygınlığa ulaşması yeni bir olgu ancak geçmişte, en azından bizim tarihimizde bugünkü şekliyle değil de, toplumsal yapının birleştirici bir parçası ve sosyal dayanışmanın önemli alanlarından biri olarak var olmuşlardır.

Tarihsel açıdan baktığımızda bu tip alışveriş merkezlerinin çok daha farklı yapılarda olduğunu görürüz. Buna, İstanbul’da bulunan Kapalıçarşı örneğini verebiliriz. Buralar aynı zamanda, bir arada alışveriş yapmanın, esnaf ve tüketici dayanışmasının çok güzel örneklerini teşkil ediyorlardı. Günümüz AVM komplekslerinde ise bundan eser yoktur. Toplumsal ve tarihsel kimliğimizin yansımaları göz ardı edildiği gibi, yabancılaşmanın ve tüketime tapınmanın araçları olma görevini yüklenmişlerdir. AVM’ler bugün çoğul bir esnaf topluluğuna değil, belli başlı yerli ve yabancı aile ve çıkar gruplarına hizmet etmekten başka bir rol üstlenmiş değillerdir.

AVM’ler ticari hayatta tekelleşmenin, küçük ve orta boy esnafa yaşama hakkı tanımamanın, ekonomik hayatta en somut örnekleridir. Bugün ülkemizde 5 milyona yakın esnaf ve sanatkâr bulunmaktadır ve bu da toplamda 20 milyondan fazla bir nüfus demektir.  Bu kesim hiçbir dönemde devlete yük olmamış hatta ödediği vergilerle devlet bütçesinin çok önemli bir kalemini oluşturmuştur. Küçük esnaf bu ülkenin ekonomisinin ve toplumsal yaşam ilişkilerinin bel kemiğidir. AVM’ler işte bu alana göz dikmişlerdir. Ne yazık ki iş başına gelen iktidarlar ve ulusal politikalar da küçük esnaftan yana değildir ve AVM’lerin yaygınlaşması için ne gerekiyorsa o yapılmaktadır.

Ülkemizde 1990’larda başlayan AVM furyası, neo-liberal ekonomi politikaların bir sonucudur.  2013 yılında doruk noktasına ulaşmıştır. Bu dönemin verilerine göre Türkiye’de toplam 48 ilde 299 AVM bulunuyordu. Yıllar içinde alışveriş alanlarından insanların yaşam alanlarına dönüştü ve AVM’lerin sayısı hızla artarak 426’ya ulaştı.   Bu sayı günümüzde 500’ü aşmış durumdadır. Şu anda ülkemizde bulunan AVM’lerin kapsadıkları alanların toplamı, Lüxemburg’un yüzölçümüne eşittir.

Tek bir AVM’nin ya da büyük marketler zincirinin binlerce esnafın kepenk kapatmasına neden olduğu bilinmektedir. Küçük esnafın devletten yardım beklemesi ve koruyucu tedbirler alınmasını istemesi de bir işe yaramamıştır.  Ülkemizde AVM inşaatına ilk kazığın vurulduğu tarihin üzerinden çeyrek yüzyıldan fazla bir zaman geçmiş durumdadır. O tarihten itibaren başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de AVM sayısı hızla artarken, hiçbir tedbir alınmamış ve bu duruma paralel olarak ise küçük esnaf gerilemeye başlamış, bugün ne yazık ki, bitme noktasına gelmiştir.  Her geçen gün kepenk kapatan esnaf sayısı hızla artmaktadır.

AKP Hükümetinin çıkardığı, Ocak 2015 tarihli perakende satış yasasında yer alan AVM’lerde küçük esnafa yüzde 5 oranında kota ayrılması maddesi hayata geçirilmemiş, kâğıt üzerinde kalmıştır. Yasa ile hükümetin amacı, o dönemde yapılacak olan seçim öncesi esnafın tepkisini nötralize etmekti. Sonraki dönemlerde, kanunu hayata geçirecek yönetmeliklerin çıkarılmasından ısrarla kaçınılması, bunu doğrulamaktadır. Örneğin, esnafın hangi kriterlere göre seçileceği belli olmadığı gibi ödeyeceği kiranın nasıl saptanacağı da belli değildi.

AVM’ler günümüzde ticaretin ve alışverişin bezirgânı olmuş durumdadır.  Bezirgan alışverişte çok kâr amacı güden kimselere denmektedir. Hedeflerinde bütün küçük esnafın kazançlarını ele geçirmek vardır. Bezirgan nitelemesi, efendi ve ağa yerine de kullanılmaktadır. AVM’ler küçük esnafı bitirerek alışverişin ve ticaretin ağaları olmuş durumdadırlar.

Günümüzde küçük esnafın durumu tam da buna benzemektedir.  İş yerinin kepengini kapatıp kapısına kilit vurarak topraklarını bezirganlara devretmek zorunda kalmaktadırlar, çünkü bunlara karşı direnme güçleri hemen hemen hiç yoktur. Olayın üzücü tarafı ise, bu bezirgânların büyük bir çoğunluğunun yabancılar olmasıdır. Ülkemizde yabancı uyruklu küçük esnaf hemen hemen hiç yokken, AVM’lerde yer alan firmaların büyük bir çoğunluğu yabancı kökenlidir. Bu firmalar yerli işbirlikçiler aracılığıyla ülkede istedikleri gibi at oynatmaktadırlar.

İnsanların AVM’lere gitmeyi ve buralardan alışveriş yapmayı genellikle yalnızlıklarından kurtulmak ve sosyalleşmek için tercih ettikleri ileri sürülmektedir. Bu tez doğru değildir. Tam tersi birbirlerini hiç tanımayan, hayatında ilk defa, hiçbir iletişime girmeden sadece göreceği insanlarla karşı karşıya gelmek bir sosyalleşme yaratmayacağı gibi “kalabalıklar içerisinde tek başına olmak” hissini, dolayısıyla yalnızlaşmayı daha çok artıracaktır.  Mevcut AVM’lerin kapalı alanlar olması, havasız ve kalabalık ortamları, zaten yalnızlıktan bunalmış olan bireylerin ruh hallerini olumsuz anlamda daha çok etkileyeceği düşünülmelidir. Bundan olsa gerek, yeni yapılan AVM’lerin üstü açık olmasına özen gösterilmekte ve bu doğrultuda mevzuat oluşturulmuş durumdadır.

Küçük esnafın AVM’ler karşısında havlu atmamasının tek dayanak noktası, bilinçli tüketiciler olarak halkı arkasına alabilmesinden ve AVM’lerin kuruluşlarına bir sınırlama getirilmesini talep etmekten geçmektedir. Örneğin, belli bir nüfus sınırlaması getirilebilir ve o nüfusun altında olan yerleşim yerlerine AVM yapılması ya da tekelleşmiş büyük marketlerin girmesine ve şube açmasına izin verilmeyebilir.

Çağımız tüketimde reklam olgusunu öne çıkartmıştır. Küçük ve orta ölçekte iş yapan esnaf ve sanatkâr kesiminin devasa reklam harcamaları yapma şansı hemen hemen hiç yoktur. Jean Baudrillard’ın dediği gibi, “Sermayenin mal ürettiği dönemlerde tüketim kendiliğinden gerçekleşmekteydi. Oysa bugün hem tüketiciyi hem de talebi üretmek gerekmektedir.” Talep üretme ise reklam bombardımanıyla olmaktadır. Küçük esnaf bu tür devasa çapta reklam oluşturabilme gücüne sahip değildir. Bu saldırı ancak esnaf dayanışmasıyla ve yaygın olarak tüketici kitleleri bilinçlendirmeyle aşılabilir. Tüketici kitleye küçük esnafın neden gerekli olduğu bilinci etkin bir şekilde anlatılmalı, sürekli kampanyalar yürütülmelidir. Başka türlü, tüm sektörlerde tekelleşen bir dünyada ve ülkemizde, AVM’ler ve büyük marketler zinciri karşısında küçük ve orta ölçekte iş yapan esnaf ve sanatkârın rekabet etme ya da tutunma şansı hiç yoktur!

Mehmet Ali YAZICI

Paylaşalım