Sorunlu period’un anlaşılır özeti
Yakın dönem tarihi ile ilgili birçok önemli çalışmalara imza atan Şaban İba’ın Sevr’den Lozan’a Kürt Sorunu ve Kemalist Hareket ile 1925 Kürt İsyanı ve Kemalist İktidar başlıklı çalışmalarının öncülü özelliği taşıyan İkinci Meşrutiyet’ten Mondros’a Ermeniler ve Kürtler başlıklı çalışması sorunlu periodun sorunlu ilişkileri mercek altına alır.
İncelemenin odağında Ermeni Kürt ilişkilerinin yer almasına karşın, iki halkın birbirleriyle olan sorunlu ilişkileri yanında bunların ayrı ayrı devletle ilişkileri de ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu bakımdan çalışma Batı Ermenistan Ermenileri ve Kürt tarihinin özeti olarak okumak da mümkündür.
Yazar, incelemesinde bu ilişkileri açıklayıcı olduğu kadar sorgulayıcıdır. Bu niteliğiyle cesaretli bir inceleme olduğunu söylemek gerekir.
Söz konusu olan dönem, geniş imparatorlukların üzerine dar ulus örtüsünün gerilmeye çalışıldığı bir dönemdir ve İnceleme, dar örtünün taşıdığı sancılarını, sıkıntılarını ve sorunları anlamlandırır. Bu yönüyle bu periotta mayalanıp günümüzün uzanan sıkıntıları anlayıp açıklamak kolaylaşmaktadır. Birçok altüst oluşları içeren period’un anlaşılması, birçok bakımdan önemlidir, sürecin günümüze uzanan hayaletini görmemiz ve açıklamamız bakımından önem taşır.
Despotizmin yeniden merkezileşmesi ve kurumlaşmasının temelleri bu dönemde atılmıştır. Hamid’in devrilmesi istibdadı tarihe gömmemiş, aksine her köşede bir Hamid kopyasının türemesine yol açılmıştır.
Kısaca, Eşitlik – Kardeşlik-Adalet, sözde kalmış disipline evrilerek kurumsallaşmıştır. Özgürlük damarı kısılmış ve koparılmış, diktatörlük kurumsallaşarak kalıcılaşmıştır.
Bu bakımdan, Şaban İba’nın sürecin nirengi ve kırılma noktalarını ustaca gözler önüne sermesi günümüz sorunlarının daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.
Araştırmada dönemin aktörleri, bireysel ve kurumsal olarak incelenmiştir. Hamid’in biyografisi Hamid’i ve ardıllarını anlamak bakımından önem taşır. Dönemin kurumları ayrı ayrı incelenirken birbirlerinden etkilemelerini ve günümüze uzantılarının altını çizilmesi de ayrı bir zenginliktir.
Hamid’in İslam Birliği projesi ile Tanzimat’ın vatandaş tahayyülünün yerini tedricen ümmetin doldurmasını ve kalıcılaşmasına vurgu yaparken, tekçi ideolojiye karşı çoğulculuğun başarısı Meclis-i Mebusan’ın renkli yapısının sorunların ortaya konuluşundaki kolaylaştırıcı etkisinden örneklenmiştir.
Başta da söylediğimiz gibi iki halkın tarihinin özeti olan inceleme ile, değişik raflardaki çalışmalar, incelemeler ve belgeler birleştirilmiş, yeni bir sentezle okuyuculara sunulmuştur.
Ermeni Anayasası’nın oluşum sürecinden başlayarak Ermeni Sorunu’nun ortaya çıkışı, Abdülhamit döneminde Ermeni partileri ve siyasal mücadelelerinden, İttihad ve Terakki sürecindeki işbirliği çatışma ve katliamlara giden yolun aktörlerinin tahlili de ayrı bir derinliktir.
Kürt Hareketinin kronolojik tarihi de incelemenin önemli parçalarından biridir. Hamidi kurumların, Aşiret Mektepleri ve Hamidiyelerin Kürt siyasal bilincine etkilerinin incelendiği gibi, bilincin oluşmasına etki eden sivil örgütlenmeler ve yayınların rolü ortaya konulur. Tarihsel süreçteki dönemler ve dönemin aktörleri ve etkileri ayrı ayrı incelenmiştir.
Hamidi dönemde Kürt hareketi ile ilgili geniş bilgiler verilmiştir. Kürtlerde beylik döneminin sonunda oluşturulan şeyhlik dönemi ve Şeyh Ubeydullah hareketine özellikleri nedeniyle daha geniş yer bulduğunu söyleyebiliriz.
Hamidi dönemde Ermenilerin baş belası olarak örgütlenen Hamidiye Alaylarından İttihadi dönemde bu kez Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgütlenmesini, Hamidiyelerin Aşiret Alaylarına dönüştürülerek Ermeni Kırımında kullanılmasını net ifadelerle açıklar. Ki O Kürt Alayların atlarının nalları 1922 yılında İzmir sokaklarında şakırdadığını Celadet Ali Bedirhan’ın Mustafa Kemal’e mektubunda ifade edilmiştir.
İttihadi dönemdeki Kürt hareketinin gelişmesi ve niteliğinin kurumsallığına vurgu yapılmıştır. Bir önceki dönem bireylerin ön planda olduğu bir döneme işaret ederken II.Meşrutiyet sürecinde Kürt örgütlerinin yani kolektifin ön planda olduğunu görüyoruz. Bu da Kürt hareketinin değişen niteliğini ve değişen çehresini göstermektedir.
Hamidi dönemden itibaren Osmanlı Ordusunu dönüştüren Almanların bunların en önemlilerinden Goltz Paşanın rahle-i tedrisinden geçen İttihatçı militaristlerin Goltz Paşa’nın yönlendirmesiyle oluşturulan Milliyetçi ve militarist örgütlenmelerle Türkleri Millet-i Müselleha dönüştürme ve süreçte çok fazla bilinmeyen M. Kemal’in rolünü paylaşır.
Hamidi dönemde gerek 1894-96 pogromları ve gerekse 1915 Sürecinde Kürtlerin Ermenilerle olan ilişkileri sorgulanırken, Kürtlerin Ermeni Kırımındaki Rolünün net ifadelerle altı çizilmiştir. Ermeni Kırımda Kürtlerin rolünü Kürt siyasi kanaat önderlerinin hafızasıyla belgeler; Kürtlerin Ermeni mallarına el konulmasını, Ermeni kadınlarının seks kölesi olarak kullanılmasını Canip Yıldırım net ifadeler ve örneklerle paylaşmıştır.
Ermeni – Kürt ilişkilerine dair Kürt hafızasının bir araya getirilerek okuyuculara sunulması incelemenin en büyük zenginliği olup başka söze gerek bırakmamaktadır:
“Çüngüş bölgesinde kuvvetli oldukları için kimse onlara [Ermenilere] dokunamıyordu. Nihayet babam, mutasarrıf ve vali Dr. Reşit Bey şöyle bir plan hazırladılar.
“Bugün özel idare dediğimiz teşkilatın seçimini yaptılar. Bile bile hep Ermenileri seçtik. Ondan sonra Kirkor Efendi, beş Ermeni büyüğü daha ve tabii seçkin yirmi Ermeni genci de muhafız olarak mazbatalarını almak için Maden’e gittiler. Resmi muamele bitti. Mutasarrıf onları tebrik etti. Ve onlardan şu ricada bulundu: “Kirkor Efendi, Dr Reşit Bey sizi çok görmek istiyor. Bu vesile ile hem ziyaret edersin ve hem de teşekkür edersin.” Kirkor Efendi teklifi makul buldu. Tüm kafilesiyle Diyarbakır’a hareket etti. Tabii o vakit araba yok, atla gidiliyordu. Yanlarında güya muhafız zaptiyeler yani jandarmalar vardır. Bunlar Diyarbakır’ın Seyrantepe mevkiine gelince, bunların yüzünü Siverek yoluna çeviriyorlar. Ve daha önce alınan tedbirle, bugün Pirinçlik dediğimiz yere gelince, hepsi aniden kurşuna diziliyor.
“Çüngüş kaldı mı başsız! Ondan sonra her gece, kapsülsüz bir dizi bomba ve fişek ve patlamaz tüfekler Ermeni ileri gelenlerinin evine bırakılıyordu ve sanki aramada bu silahlar orada bulunmuş gibi, seçme Ermeniler o gördüğümüz kilisede hapsediliyordu. Gece olunca bunlar alınır, diri diri du deng’e atılırlardı. Beş on gün içinde Çüngüş’te Ermenilerin beli kırıldı. Ondan sonra tüm Ermenileri şehirden çıkarıp hepsini du deng’e attık. Ancak Kirkor’un güzel bir kızı vardı. Babam onu öldürmedi, bana aldı. Bir gün du deng’in önünden gidiyorduk, aniden arkamdan attan atladı ve du deng’e doğru koştu. Zor yakaladım. ‘Ne yapıyorsun kız?’ dedim. ‘Ne yapacağım! Annemin, babamın yanına gideceğim!’ dedi. Fakat çok yaşamadı. Bir yıl içinde verem oldu ve öldü…
“Efendim malum kefere (kafirler) zengin adamlardı. Babam üst başı onların olsun diye, bunları öldürmek için adamlarına bölüyordu. Bir gün adamlarımız, ‘Seninki çoktur, benimki azdır’ diye silahlı kavgaya giriştiler. Babam zor bela olayı önledi. Hani derler ya, koyun can derdinde, kasap et derdinde. Kimse adamların ölümünü düşünmüyordu, elbiseleri için kavga ediyorlardı.”
Musa Anter’in Çüngüş’teki Ermeni Kırımının baş aktörü Güllü Ağa’nın oğlu Mustafa Güldoğan’dan aktardıkları sözün bittiği yerdir… Bunlara ne ekleyebiliriz…
Yüreğine ve kalemine sağlık dostum.
Sait Çetinoğlu
28.05.2023