ARŞİVDiğerMehmet Ali YAZICISlider

Olgu İnsan ve Dolgu İnsan!

                                                                                                                                               Birşan’a

Hayatta, hangi sosyal sınıftan geldiklerine bakılmadan, erkek olsun kadın olsun, genç olsun yaşlı olsun; iki tür insan vardır: Olgu insan ve dolgu insan.

Gerçekleşmiş olan her şeye olgu denir. Bu nedenle, olgu olası, olanaklı, düşünsel ve tasarımsal kelimelerinin tam karşıtıdır. Çünkü bu kelimeler henüz gerçekleşmemiş olanı dile getirirler; gerçekleşmeleri muhtemeldir, mümkündür ya da gerçekleştirilmeleri düşünülmektedir, tasarımlanmaktadır ama henüz olmamışlardır.

Olgu insan, insanlar ve yaşam karşısında verdiği her sözü yerine getiren insandır ve kitabında yalana yer yoktur. Düşündüğü ve tasarladığı her şeyi hayata geçirmeye çalışır. Verdiği tüm sözleri tutar, yerine getirir. Yaşadığı gibi düşünür ve düşündüğü gibi yaşar. Asla riyakâr değildir.

Cladue Bernard, “deneyimsel düşünceye yol gösterecek ve aynı zamanda onu denetleyecek tek gerçek, olgulardır” der. Yani, insanları ancak deneyimleyerek tanıyabilirsiniz. Hareketleri, tavır ve davranışları, kişinin kendisini gerçekleştirme tarzı, nasıl birisi olduğunu bize anlatır. Olgu insan, kendi üzerinde kontrol ve dengeyi sağlamış insandır. Dolgu insanlardan farklıdır ve ileridedir.

Olgu insan, hayat karşısında manifestosunu haykıran, sorunlar karşısında geri adım atmayan ve insanlığın kadım değerlerini temsil eden bayrağı sürekli gönderde tutan insandır.

Dolgu insan ise, hayat karşısında korkuyu, pasifliği ve sadece kendini düşünmeyi temsil eden insandır. Düşünme ve kendini gerçekleştirme tembelidir. Çünkü düşünmek zor bir iştir. Kendini gerçekleştirmek ise emek, çaba ve mücadele gerektirir. Bu zorlukları göze alamaz ve başkalarının aklıyla yaşamanın daha kolay olduğunu bilir. Bu yüzden,  aklını başkalarına kiralamıştır ve onlar ne isterlerse onu yapar.   Tipik bir dolgu malzemesi olma özelliği gösterir. Başkaları tarafından, bir balçık gibi konulduğu yeri ancak kaplar ve içine dolduğu her kabın anında şeklini alır. Dolgu insan kendi aklı ve bilinciyle konuşamaz. Başkalarının diliyle konuşur. Zaten yaşama dair anlam üreten tek bir cümlesi de yoktur. Şeyhlerin, Şıhların, Sultanların dilinden konuşur. Çünkü onların hizmetindedir. El etek öpmeyi, yaltaklanmayı ve kendinde değil başkalarında keramet aramayı sever. Bu zavallı durumunu ise sahtekârca, “tekâmül etmek” diye açıklar.

Olgu insan, büyük bir meydan ateşi gibi yaşar. Çevresine ışık saçar ve karanlıkları aydınlatır. Dolgu insan, titrek bir mum ışığı gibidir. Kendi dibini bile aydınlatamaz. Hafif bir esintide hemen söner. Karanlık olur. Tek başına dolgu bile olamaz ve bir elin yeniden kendisini bir çamurun karılması gibi, karmasını bekler.

Olgu insan, dengelidir ve içgüdülerini yönlendirebilir. Yalana dolana ihtiyaç duymaz ve kendini gerçekleştirmek için çaba harcar. Yaşama bir bütün olarak bakar ve dünyayı tanıma, sevme ve geliştirme mücadelesi verir. Yıkıcı değil yapıcı bir eylem içerisindedir ve tasarıları insanlığa faydalı olmak üzerine kuruludur.   Söyledikleriyle yaptıkları örtüşür.

Dolgu insan ise hep kendini ve kendi çıkarlarını düşünür. Sürekli öğüt verir. Analitik bir düşünceye sahip değildir. Kendisine ezberletilen dogmalarla hareket eder.

Dolgu insan sorun çözemez, zaten içinde yer aldığı sosyal ya da cemaat ilişkileri buna izin vermez. Sürekli yönetilen bir kişilik olduğu için iradenin ne olduğunu bilmez, tanımaz. Sorunları hep başkaları çözer. O ise sadece seyreder. Örtülü olarak sürekli hırs ve bencilliğine yenilir.

Olgu insan, kendine verdiği değer gibi başkalarına da değer verir. Onları kendinde, kendini onlarda görür. Onların dertleriyle dertlenir. Dolgu insan, her yerde kendini görür. Başkalarına değer vermez ve herkesi kendi çıkarları açısından değerlendirir. Sadece, kendini kontrol eden ve yönlendiren gücün önünde eğilir.

Olgu insan, hiçbir şeyde fiyat aramaz, kalıcı değer arar. Yaşamanın bir değerler hazinesi olduğunu bilir. İnsani değerler oluşturup savunur. Bunlar için bedel ödemekten kaçınmaz.

Dolgu insan, insanların birer meta gibi fiyat etiketleri olduğunu düşünür ve bu etiketlere bakar. Yaşamı basit bir alışveriş arenası olarak görür. İnsanlarla girdiği her ilişki ticaridir. Ucuza satın alıp pahalı satmaya çalışır. Aradaki fark onun için kardır ve bu karın hep yüksek olmasını ister.

Olgu insan, mermer gibidir ve eylediği her şey bu mermere hiç silinmeyecek şekilde kazılıdır. Dolgu insan ise, çer çöple karılmış bir balçık gibidir. Dolduğu yerde kısa sürede bozulur ve hep bir takım eller tarafından karılmaya, karıştırılmaya muhtaçtır.

Olgu insan, büyük fikirlerin peşinden koşar ve insana vadeliden Cennetin bu dünyada da gerçekleşmesini ister. Dolgu insan, kendine söyleneni yapar ve kendine ait fikirleri olmadığı için itiraz ya da eleştirme gücüne de sahip değildir. Kukla oynatıcısının elinde basit bir kukla olmaktan başka bir anlam ifade etmez. Yeryüzüne bir insan olarak gelmiş olmasına rağmen, bir hayvan kadar bile bu dünyayı anlamadan ölüp gitmeyi bekler.

Ne yazık ki, nitelikli karaktersizlik özelliği gösteren dolgu insanların her yerde olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Erdemli, kişilikli ve ahlaklı olgu insan olmanın yaşamda fazla bir karşılığı yok. Değersizliğin değer, ahlaksızlığın ahlak ve karaktersizliğin karakter kabul edildiği zamanlarda yaşamak, elbette olgu insanlar için büyük bir dramdır. Oscar Wilde’in dediği gibi bizde, “Sadece aptalların ciddiye alındığı bir dünyada yaşıyoruz. O halde beni anlamıyorlar diye üzülmek niye?” diyerek kendimizi gerçekleştirmenin ve mutlu olmaya çalışmanın yollarını aramalıyız.

Mehmet Ali YAZICI

Paylaşalım