KASABA POLİTİKACILIĞI
Bilindiği gibi Kasaba, köyden büyük şehirden küçük yerleşim yerlerine verilen bir isimdir. Kasaba toplumsal, ekonomik ve kültürel açıdan köylülük özelliklerini yitirmemiş, şehirleşmeye yöneldiği halde tam olarak da şehirleşememiş, şehirleşmeye yakın yerleşim birimleridir. Belirli sanayi ve ticaret ilişkilerine sahip oldukları için de köy olarak adlandırılamazlar. Kasaba dilimizde, “küçük kent” anlamında kullanılmaktadır.
1924 yılında kabul edilen 442 sayılı Köy Kanunu’nda, iki bin ile yirmi bin arası nüfusa sahip yerler “kasaba” olarak tarif edilmektedir. İlginç olan, Köy Kanunu’nda ne olduğu tanımlanmış olsa da, hukuk sisteminde ve yönetimsel yapıda “kasaba” diye bir kamu tüzel kişiliğinin bulunmamasıdır.
Kasabanın tanımlandığı 1924 tarihli ve 442 sayılı yasanın 1. Maddesinde şöyle denilmektedir: “Nüfusu iki binden aşağı yurtlara (köy) ve nüfusu iki bin ile yirmi bin arasında olanlara (kasaba) ve yirmi binden çok nüfusu olanlara (şehir) denir. Nüfusu iki binden aşağı olsa dahi belediye teşkilatı mevcut olan nahiye, kaza ve vilayet merkezleri kasaba itibar olunur. Ve Belediye Kanununa tabidir.”
Yasada görüldüğü gibi “kasaba”, ilçe ile eşdeğer anlamda kullanılmaktadır. Bu kanun hala yürürlüktedir ve revize edilmeye muhtaçtır. Çünkü idari yapıda ve hukuk sisteminde kasabanın muadili (eşdeğeri) olarak “ilçe” kullanılmaktadır. Günümüzde tüzel kişilik olarak köy, mahalle, belde, ilçe ve il merkezi, farklı yönetsel statülerde bulunmaktadırlar ve bunların arasında “kasaba” yer almamaktadır.
Kasaba politikacılığının bu yasada yer alan “kasaba” kavramından türetildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kasaba politikacılığı kavramının siyaset kültüründe yerleşik olmamasına, nadiren kullanılmasına rağmen yine de siyasal yaşamda önemli bir yeri, belirleyiciliği ve karşılığı vardır. Siyaset argosu içinde yer alır ve kasabada politikacılık yapanları küçümseyici bir tınıya ve içeriğe sahiptir.
Kasaba politikacılığı edebiyat ve sinemaya da konu olmuştur. Örneğin Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı, Aziz Nesin’den sinemaya uyarlanan Zübük(*) filmi, bunlardan biridir. Film, genel olarak Türk siyasetinin çarpıklığını eleştirse de özelde kasaba politikacılığını etraflıca gözler önüne sermekte, tipik bir kasaba politikacısı olan İbrahim Zübükzade’nin hile, yalan dolan vb. yollardan kasabalıyı aldatarak politikada nasıl yükseldiğinin hikâyesini anlatmaktadır. Her kasabada bu tür tiplerin olduğunu görmek için, eğer kasabada ikamet ediyorsanız çevrenize bakmanız yeterlidir.
Her kasabada mutlaka kasaba politikacılığı yapan kasaba politikacıları bulunur. Bunlar, ülke genelinde yer alan siyasi partilerin yerel temsilcileri olduklarını iddia ederler ancak bu partilerin program, tüzük ve yönetmeliklerinden genellikle habersizdirler. İstedikleri gibi hareket ederler. Daha çok kişisel çıkarları peşinden koşarlar ve bu çıkarları hangi parti daha iyi temsil ediyorsa o partiye giderler.
Kasaba politikacılığının en önemli özelliklerinden biri, içinde yaşanılan kasabayı ülkenin ve dünyanın merkezi olarak görmesidir. Kasaba politikacılarına göre dünya adeta, içinde yaşadıkları kasabadan ibarettir. Ufukları, kendi kişisel çıkarları ile sınırlıdır. Politika onlara göre bir menfaat kapısıdır ve o kapıdan geçtikten sonra ikbal basamaklarını birer birer tırmanacaklarını sanırlar. Ufuklarının darlığından ve vizyon yoksunluğundan dolayı politika üretimleri de kasabayla sınırlı kalır. Bu nedenle, mensubu oldukları partilerin ideolojik ve politik programları onlar için ikincil düzeydedir. İdeolojik ve politik formasyonları ya hiç yoktur ya da tali plandadır. Bu durum
onları partiler üstü kılar ve ilişkilerini de buna göre düzenlerler. Dolayısıyla seçmenlerle olan ilişkileri de ahbap çavuş ilişkisinin ötesine geçmez. Seçmen kitlelerine sadece seçim dönemlerinde ihtiyaç duyarlar. Seçimler sonuçlandıktan sonra yeni bir seçime kadar onları hatırlamazlar.
Kasaba politikacıları pragmatisttirler ve kasaba politikacılığı da Makyavelist bir özelliğe sahiptir.
Makyavelizmin özü, 1469-1527 yılları arasında yaşamış İtalyan kökenli düşünür Niccolo Machiavelli’nin 1513’te yazdığı ve 1532’de yayınlanan “Prens” adlı kitabına dayanır. Kitap, siyasetin esasta ne olduğu ve gerçekte neler olup bittiği hakkında o zamana kadar yazılmış en tutarlı açıklamalara sahiptir. İktidar olmak için mücadeleyi uyanık olmaya, açgözlülüğe ve ikiyüzlülüğe dayandırır. Machiavelli politika yapacak insanlara dürüstlüğü, ahlakı ve iyi olmayı önermez. Ona göre, eğer gerekirse yalan söylemek, verilen sözleri tutmamak ve daha da ileri giderek, politik iktidarı elde etme ve iktidarda kalma mücadelesinde düşmanların öldürülmesini bile salık verir.
Machiavelli, adı geçen kitabında şöyle der: “Bir prensin verdiği sözleri tutmak için endişelenmesine gerek yoktur. Etkili bir prens nasıl iyi olunmayacağını öğrenmelidir. En önemlisi iktidarda kalabilmektir ve bunu yapabilmek için hemen hemen her yol mubahtır.” Prens burada, iktidara gelmek için mücadele eden ya da iktidarda olan politikacılarla eş anlamlı kullanılmaktadır. Yani, siyasal gücü ele geçirmek ve elde tutmak isteyenleri ifade etmektedir. Burada önemli olan nihai amaçtır ve amaca ulaşmak için takip edilen yolların, ahlaksızca da olsa bir önemi yoktur. Onlara göre, amaca ulaşmak için her yol mubahtır.
Makyavelizm siyasette çıkarların (buna kişisel çıkarlarda dâhil) elde edilmesi uğrunda, her yolun ve aracın kullanılabileceğini savunan, bu doğrultuda her şeyi haklı ve meşru kabul eden bir siyaset felsefesidir.
Bu felsefede, siyaset yapanların eğer güçleri yetiyorsa, arzulanan her şeyin elde edilmesi, bir başarı olarak değerlendirilir. Makyavelistler, politikada kendileri dışında bir başkasının güç kazanmasına ya da başarı elde etmesine fırsat verilirse bu durumun, kendilerinin sonunu getireceğine inanırlar.
Kasaba politikacılarının bir başka özelliği ise pragmatist olmalarıdır. Pragmatizm faydacılık, yararcılık demektir. Kendilerine bire bir fayda getirmeyen iş ve eylemler, onların ilgi alanlarına girmez. İyi ve güzel olan, siyaseten kendilerine fayda getiren her şeydir. Burada bir ölçü aranmaz. Her iş, eylem ve davranış, politik pragmatizmin kriterlerine göre değerlendirilir. İşlerine geleni doğru olarak algılarlar. Bu algılama süreçlerinde ilke, ahlak, teamül vb. değerlere başvurmazlar. Kestirme sonuçlar peşindedirler ve kısa yoldan başarı elde etmek ve kendileri için faydalı sonuçlara ulaşmak, en bilinen yöntemleridir. Örneğin, herhangi bir siyasi partinin ilçe başkanlığını yürüten bir kasaba politikacısı belediye seçimlerinde, belediye başkanı olmak için seçime girer ve kaybeder. Seçim geçtikten sonra yine aynı partinin ilçe başkanlığını yürütmeye devam eder. Burada, belediye başkanlığı seçimini kaybetmiş olması onun için bir ölçü değildir. Önemli olan kişisel politik hırs ve ikbalini devam ettirebilme şansını yitirmemiş olmasıdır.
Eğitimleri ne olursa olsun, kasaba politikacıları genellikle cahil ve dar kafalıdırlar. Akıldışı her iş, davranış ve eylemde cahil cesareti gösterirler. Politikaya kendi çıkar ve menfaatleri açısından bakarlar. Diğer insanlar, buna kendi partilerine üye olanlarda dâhil, onlar için bir anlam ifade etmezler. Kendileri her şeyin üzerindedirler. Kişisel ikballeri açısından gönüllerinde tek bir amaç yatar; kasabanın belediye başkanı seçilmek ve daha sonra da milletvekili olmak, böylece politikanın yüksek doruklarına ulaşmaktır. Bunun için hiçbir şeyden kaçınmazlar. Gerekirse insanları dahi kullanırlar ve amaçlarına ulaştıktan sonra, kullandıkları insanları bir daha hatırlamazlar.
Kasaba politikacılığında aslında partili olmanın da bir önemi yoktur. Kasaba politikacısı için partili olmak, ulaşacağı nihai hedef için bir prosedürden başka anlam taşımaz.
Kasaba politikacıları kurnaz olduklarını sanırlar ancak bu kurnazlıkları politik birikim seviyelerindeki düşüklüğü gizleyemez. Bu nedenle çoğu zaman zor durumda kalırlar. Bu tip durumlardan, yalan söyleyerek kurtulmanın yollarını ararlar. En çok başvurdukları yöntem ise demagoji ve inkardır. Pişkin davranırlar; olmuş ve yaşanmış olana, olmamış ve yaşanmamış olarak bakarlar. Hatalarını asla kabul etmezler. Hata ve yanlışları yüzlerine söylenince hicap duymazlar ve lafı evirir çevirir, başka noktalara taşırlar. Alınganlık duyguları silinmiş gibidir, hiçbir şeyden alınmazlar.
Kasaba politikacıları, mensubu oldukları ve temsil ettikleri siyasi partilerin genel başkan ve merkezlerine yalakalık etmeyi, bir marifet olarak görürler. Önlerini açacak siyasal güç ve odaklara biat etmeyi, bir haysiyet sorunu olarak görmezler. Sırtlarını güçlü olana dayamak, en bilinen özelliklerindendir. Onlar için doğru olan, ister haklı ister haksız olsunlar, her zaman, kendilerinden güçlü olanlarla uzlaşmaktır. Çünkü herhangi bir ilke ve kurala tabi değildirler. Siyaset kuramları kulaktan dolma bilgilerden ibarettir. Ve tek bildikleri, mensubu oldukları siyasi partinin başkan ve yöneticilerine iman etmektir. Burada itaat vardır ve sorgulamak yoktur. Kasaba politikacısı bilir ki, itaatsizlik, politikada ilerlemesinin önünü kapatacaktır.
Ne yazık ki, kasaba politikacılığı anlayışı, ülkemizde ki siyasi yaşamın tümüne egemendir. Genel planda politika yapma tarz ve anlayışı da kasaba politikacılığından farklı değildir. Burada yerel, genelin rengini belirlemektedir. Asıl tehlike de buradadır. Bu nedenle siyasi partiler, siyaset yapma tarzlarını gözden geçirmeli ve mevcut anlayışlarını terk etmelidirler. Ülkemiz gerçeklerine ve çağa uygun siyaset yapma araç ve yöntemlerini bulmalıdırlar.
________________________________________________________
(*) Zübük kelimesi Aziz Nesin’in icat ettiği bir kelimedir ve daha sonra Türk Dil Kurumu tarafından Türkçe sözlüğe de alınmıştır.