ARŞİVDiğerMehmet Ali YAZICIPolitikaSlider

Fırınlar ve Fırın İşçileri

Anadolu insanı ekmeği kutsal kabul eder ve yaşamını, yaşam mücadelesinin gerçek anlamını sembolik olarak ona yükler, onun üzerinden yaşamı ifade etmeye çalışır. Hayatını, bir açıdan da “ekmek kavgası” verdiği alan olarak görür ve anlatır.  Yaşam mücadelesi ona göre, ekmek kavgası demektir. Ekmeği elde etmenin zorluğunu, her fırsatta dile getirir. Bir lokma ekmek için çalışır, emeğini satar, ter döker ve her türlü sıkıntıya katlanır. Ekmeğiyle oynanmasından hoşlanmaz. Ekmeği ile oynayanlardan nefret eder ve böyle durumlarda ölümü bile göze alır. Bu yüzden yüz yıllardan beri ekmek kavgası, başta şiir ve roman olmak üzere edebiyatın birçok alanında da önemli konu başlıklarından biri olmuştur. Örneğim, Maksim Gorki’nin Ekmeğimi Kazanırken adlı yapıtı bunlardan biridir ve alanında klasikleşmiştir.

Yüzyıllardan beri zorluklarla kazanılmasından ve kıt olmasından dolayı; baskı ve sömürüden kaynaklı açlığın, yokluğun ve yoksulluğun da etkisiyle ekmek “nimet” olarak kabul edilmiş, kutsallaştırılmış, kutsallığını da bugüne kadar sürdürmüştür.  

Ekmek tüketimin temel unsurlarından biridir ve beslenmenin en önemli kaynağıdır.  Geçmiş rakamlara göre Türkiye’de günlük ortalama 120 milyon adet ekmek üretimi yapılmaktadır. Günlük ekmek israfı, yani çöpe atılan ekmek sayısı ise 12 milyondur. Günlük üretilen ekmeğin yüzde 10’u israf edilmektedir. Yapılan hesaplamalara göre 1,5 milyar dolar, yıllık ekmek israfından dolayı çöpe gitmektedir. Böylece her gün düzenli olarak milyonlarca lira çöpe atılmaktadır. Tabii ki bu durumdan ilk sırada, ekmek üreticileri faydalanmaktadır.

Eskiden, özellikle kırsal kesimde evlerde yapılan ekmek artık yapılmamaktadır. Fırınlarda üretilen ekmek satın alınmakta ve bu tüketim anlayışı alabildiğine yaygınlaşmış ve genişlemiş durumdadır.  Buğdayda kendine yeterliliği olmayan, daha doğrusu buğday ekiminin neredeyse bitirildiği ülkemizde, tüketimin artmasından dolayı milyonlarca ton buğday dışarıdan ithal edilmektedir. Her yıl dışarıdan ortalama 6,5 milyon ton buğday alınmaktadır. Gıdada dışa bağımlılığın en önemli kalemlerinden birini de buğday ve un oluşturmaktadır.

Gelelim esas konumuz olan fırın işçilerinin durumuna… Her gün ekmek aldığınız fırında çalışan işçilerin hangi şartlar altında çalıştıkları ve çalışma koşullarının nasıl olduğunu hiç merak ettiniz mi? Tüketici olarak bizler, ekmeğe zam yapılmasına öfkelenirken, fırın işçilerinin ücretlerinde ki tek artış kaynağının ekmek fiyatlarına yapılan zam olduğunu biliyor musunuz? Peki, hiç izinlerinin olmadığından haberiniz var mı?

Fırın işçileri, sıcak yaz aylarında çalışma şartlarının ağırlaşmasından tatil günlerinin olmayışına, ücretlerin düşüklüğünden gece çalışmalarına ve günde 10-12 saat çalışma süreleri gibi birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Fırın işçileri senenin 365 günü bir fiil çalışmaktadırlar ve haftalık, aylık, yıllık, bayram vb. izin haklarına sahip değildirler. Bir gün bile dinlenemezler. Sürekli geceleri, sıcağın karşısında ve un tozunun içinde çalışıldığı göz önüne alınınca, bunun ne demek olduğu daha iyi anlaşılır. Fırın işçisi, her hangi bir acil durumdan dolayı zorunlu olarak izin alması gerekirse, yerine çalışacak ve aynı işi yapabilecek başka birini yine kendisi bulmak zorundadır.

Türkiye’de fırın işçilerini tek başına temsil eden herhangi bir kurum, örgüt veya sendika mevcut değildir.  Dernekleşme çabaları vardır ancak başarıya ulaşmamıştır. Sosyal ve ekonomik açıdan onları destekleyecek, güçlendirecek ve haklarını koruyacak bir kuruma ya da örgütlenmeye sahip değildirler. Bu başarısızlıkta en büyük pay, fırın sahiplerine aittir. Çünkü bu tür çıkışları kendi çıkarları açısından sürekli engellemektedirler.

Çalışma koşullarının ağır olmasına rağmen sosyal hakları hiç yoktur ve meslek olarak iş tanımları/tanınmaları da yapılmamıştır. Çoğu sigortasız çalışmaktadır ve birçoğunun ücreti asgari ücretin altındadır. Asgari ücret alan ve sigortası yatırılan işçi sayısı, sigorta kayıtlarına göre çok azdır. Ayda otuz gün çalışmalarına rağmen, komik bir şekilde aylık bir gün sigorta yatırma uygulamasına bile maruz kalmaktadırlar. Tazminatsız işten çıkarmalar ise haddinden fazladır.

Sektörün ve çalışanlarının sorunları bir yana, daha vahim olanı, fırıncılık alanında toplam olarak ne kadar insanın istihdam edilip çalıştırıldığının dahi bilinmemesidir. Devletin bu konuda her hangi bir resmi kaydı ve istatistiği mevcut değildir. Daha doğru bir deyişle, devlet ve siyasi iktidar bu alana hâkim değildirler. Bu sektörde neler olduğunu, kaç insanın çalıştığını vs. bilmemektedirler. Gerekli denetimler yeterince yapılmamaktadır. Alanın tek hâkimi ve söz sahibi; fırın sahipleri, fırın sahiplerinin kurdukları dernekler ve bu kuruluşların bir araya gelmesinden oluşan federasyonlardır.

Diğer taraftan, fırın işçiliğinin İŞKUR’da bile iş listesinde kaydı ve iş tanımı yoktur. Fırın işçisi, iş bulmak ya da kayıt yaptırmak için bu kuruma gittiğinde, mesleğine göre bir iş bulunamamaktadır. Kurumun belirlediği iş kolları arasında “fırın işçiliği” diye bir bölüm mevcut değildir. Halk eğitim merkezlerinde fırın işçileri yetiştirme kursları da bulunmamaktadır. Fırın işçilerine yönelik düzenli kurslar veren bir kurum, bildiğimiz kadarıyla henüz mevcut değildir. Çalışan fırın işçilerinin çoğunun ustalık ve kalfalık belgesi yoktur. Olanlar ise düzenli olarak kursa gidilmeden, pratik eğitimden uzak, birkaç saatlik teorik salon eğitimiyle hasbelkader verilmiştir.

Bugün ülkemizde ruhsatsız, dolayısıyla kaçak fırın sayısının 12 binin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Ruhsatsız fırın işletilmesi sorunu öyle bir noktaya gelmiştir ki geçtiğimiz yıllarda, fırın sayısına sınırlama getirilmesi ve her 15 bin kişiye bir fırın uygulamasına gidilmesi üzerine tartışmalar bile yapılmıştır. Ruhsatsız fırınlarda çalışan fırın işçilerinin durumunu ise varın siz tahmin etmeye çalışın!

Siyasi iktidarın sektöre yönelik düşündüğü tek çözüm, ekmek fiyatlarına taban fiyat uygulaması getirilmesi ve bunun her hangi bir şehirden başlatılmasıdır. Bu ise, örneğin İstanbul’da belirlenecek ekmek fiyatının (tek fiyat) ülkenin her yerinde tek ve geçerli fiyat olarak uygulanması şeklinde düşünülmektedir. Fırın işçilerinin meslek sorunlarına, ekonomik durumlarına ve sosyal haklarına yönelik her hangi bir çalışma mevcut değildir. Medya ve basın bu sektörde çalışan emekçilerin sorunlarına ilgisiz kalmaktadır. Sektörün, özellikle çalışanlarının yaşadıkları sorun ve sıkıntılar sürekli göz ardı edilmektedir. El atılan konular devamlı fırın sahiplerinin lehine çözümlenmektedir. Ekmek fiyatlarının ülke genelinde sabitlenmesi düşüncesi de bunlardan biridir. Kritik bir sektörde çalışıyor olmalarına rağmen fırın işçileri ise sahipsizdir!

Mehmet Ali YAZICI

Paylaşalım