Uncategorized

ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ’NDEN DAĞLIK KARABAĞ AÇIKLAMASI

Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Dağlık Karabağ’da yaşanan süreçle ilgili bir basın açıklaması yaptı. Ermeni halkının üç bin yıldan fazla bir süredir ata yurtları olan Karabağ’dan göçmeye zorlandığını bunun  bir soykırım olduğunu ileri süren açıklamada şu görüşlere yer verildi:

SAVAŞA HAYIR SOYKIRIM DURDURULSUN!..

      Auschwitz üzerine şiir yazılmaz demişti Adorno.

        Nazilerin Polonya’daki en büyük toplama kampı olan Auschwitz’te toplanan 1.3 milyon kişiden 1.1 milyonu gider gitmez gaz odalarında katledilmişti. “Bitlendiniz” diye saçları kesilip, “hadi banyoya” diye gaz odalarına gönderilen kurbanlar, duşlardan sıcak su yerine fışkıran zehirli gazlarla can vermişti. Bu arada Dr. Mengele  ve “Ekibi” de çocukların bu zehirli gazlara ne kadar dayandığı üzerine “bilimsel” çalışmalar yapmıştı.

        Adolf Hitler’in 22 Ağustos 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgalinden önce Ordu üst düzey

subaylarına Bavyera Obersalzberg’de bir soru üzerine yaptığı konuşmadaki “Wer redet heute noch

von der Vernichtung der Armenier” ( “Bugün Ermenilerin yok edilmesi üzerine kim konuşuyor ki?”)

sözleri bize çok tanıdık…        

          Yıllar sonra Alman Şansölyesi, Auschwitz’deki “Soykırım Anıtı” önünde diz çöküp özür dileyinceye kadar Almanya bu kara lekeyi alnından silemedi.

        Yanıbaşımızdaki Artsakh(Dağlık Karabağ)’daki Ermeni Halkı bugün mini bir “1915” yaşıyor.

        Azerbaycan Diktatörü Aliyev (ki 3 yıl önceki savaşta ölen Ermeni Askerlerinin miğferlerinden koleksiyon yapıp önünde poz vermekle ünlüdür. O günlerde gösterdiğimiz tepki üzerine o fotoğrafı kaldırmıştı); Ermeniler kendi istekleriyle gidiyor diye açıklama yapıyor. (27 Eylül 2023 sabahı Artsakh’tan Ermenistan’a giriş yapan insan sayısı 42.400.. 30 Eylûl 2023 itibariyle Artsakh’ı terk eden insan sayısı 84.770’e ulaştı. 3 yıl önceki savaşta da ata yurdunu terk eden Ermeni sayısı 35 bindi ) Eski Bakan Ruben Vardaryan, koridordan Ermenistan’a geçeişi sırasında Azeri güçlerce göz altına alınarak tutuklandı.

        Avurtları çökmüş yaşlı kadınlar, kemikleri sayılan okul çağındaki çocuklar, düşük yapan hamileler!..

        9 ay önce Artsakh’ın Ermenistan’a (ve Dünya’ya) açılan tek penceresi “Laçin Koridoru” ablukaya alındığında: Karabağ’daki Maden işletmelerinin doğaya verdiği zararı protesto eden Azeri Çevre Gönüllülerinin eylemi demişlerdi.

        Askeri Birliklerle “Çevre Gönüllüleri”!..

        Ve 9 ay boyunca gıda, ilaç, yakıt ve bütün ihtiyaç maddelerinden mahrum bırakılan 30 bini çocuk, 2 bini hamile kadın 120 bin sivil insan..

        Uluslar arası Ceza Mahkemesi eski Başsavcısı Luis Moreno Ocampo, bunun bir SOYKIRIM olduğuna dair rapor yazdı.

    Ermeni Yazar Hovsep HAYRENİ, neredeyse günü gününe  doğru tespit ettiği bugünlerde; “ablukayla güçten düşmüş, savunma gücü çökmüş Artsakh’a ölümcül askeri saldırı olacağını…” defalarca yazdı, dünya kamuoyuna seslendi.

       Türkiye’li bir avuç entelektüel bir ay önce (ve ikincisi bir hafta önce) birer bildiri ile ülke ve dünya kamuoyuna seslendi.

        İlk bildiriden sonra imzacılar, yalan-yanlış istihbarî bilgiler üzerinden hedef gösterildi. İkinci bildiriden sonra Irkçı-Turancı bir dernek, ve ne idüğü belirsiz “Türki” refikleri; Bu Ermeni sevicileri vatandaşlıktan atın diye Bakanlar Kurulu’na (Hükümete) “talimat” gibi açıklama yaptı.

        Türkiye’den, 42.400 sivil insanın 3000 yıllık ata toprağını terk etmek zorunda kaldığı gün; Kardeş Azerbaycan Ordusunu tebrik ediyorum… Açıklaması gecikmedi.

       Eski Panislam-Pantürkist canavarı yine Ermenilere karşı hortladı ve bütün Dünya seyretti. İtirazı olanlar da; “askerî güç kullanılmasın” diye temennide bulunan sözlü açıklamalar dışında bir şey yapmadı. Türkiye’nin, Rusya’nın, İsrail’in askerî desteği ile oluşan mutlak askerî üstünlük karşısında dayatılan koşullara boyun eğen Paşinyan’ın  her geri adımı, bir sonraki dayatma için payanda yapıldıkça bazıları da; Ermeniler kabul etti, biz ne diyebiliriz? bahanesine sığındı.

        Kısacası, insanlığın yüzyılların birikimi yer ile yeksan edildi. İnsan Haklarının, Topluluk Haklarının ve Halkların Haklarının insanlığın gözünün önünde naklen yayında çiğnenmesine utanmazca seyirci kalındı.

        Bizim ülkemizde de “Ermeni” söz konusu olunca her zamanki gibi bir avuç insan dışında VİCDAN SUSTU!.. YÜREKLER MÜHÜRLENDİ.

        Ankara’da “ŞİİR GÜNLERİ” oldu, “ÖZGÜR AFRİKA” adına . Konuşmalar yapıldı, şiirler eşliğinde. “Afrika’nın sömürgeleşmesi” üzerine, -kendi egemenlerinin Afrika Kıtasındaki sömürgeci faaliyetlerine tek kelime ile değinmeden- “Libya’nın 5’e bölündüğünden” söz edildi –kendi egemenlerinin Libya’daki askerî güçlerine hiç değinmeden-.  “İmza günleri” düzenlendi, yine şiirler okundu, ateşli konuşmalar yapıldı ama o sırada Artsakh’ta, Stepanakert’te gökyüzünden yağan bombalara dair tek kelime edilmedi.

    Sanki çekim yapılırken çevredeki farklı sesleri absorbe etmek üzere mikrofonların ucuna takılan pelüş kılıf misali, “resmi” açıklamaların hilafına en ufak kıpırtı, “otosansürle-otokontrolle” başarıyla engellendi. Anaların kucağındaki Bebelerin süngü uçlarına odaklı donakalmış ilk bakışları… umurunda olmadı kimsenin.

        Ermenistan’ın ABD ile yaptığı “Askeri Tatbikat” ise birçok çevre için neredeyse Azerbaycan’ın imha saldırısını “meşrulaştırma aracı” oldu.

        “Paşinyan da emperyalizmle flört ediyor” dedi birileri, sanki Rusya Anayurtmuş ve Putin YENİ ÇAR değil de sosyalist önder miş gibi.

        “Ermeniler de çok hata yaptı” dedi bir başkası, “suret-i haktan” görünerek; “SOYKIRIM” ile “HATA”ları birbirine eşitleyerek!… Bilinmelidir ki;  Soykırım insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Hiçbir koşulda savunulamayacağı gibi, herhangi bir durumla da kıyaslama  yapılamaz.

        Soykırımı “kurban’ın hataları” ile açıklamak “kolayına geldi” bazılarının, ya da işlerine öyle geldi.

        “Emperyalizm, halkları birbirine boğazlatıyor” diye üst perdeden ahkâm kesip yine “boğazlayan” ile “boğazlanan” arasındaki ayrımı silikleştirerek “anti-emperyalist teori” ürettiğini sananlar oldu.

        1891-96 arası “Hamidiye Alayları” eliyle 300 bin, 1908 Devrimini birlikte gerçekleştirdikten çok değil, 6 ay sonra 31 Mart (13 Nisan) gerici ayaklanmasını birlikte bastırdıktan bir hafta sonra Adana’da “güvendikleri İttihatçılar” tarafından katledilen 30 bin (bazı tarihçilere göre 35 bin), 1915’te bütün Osmanlı Coğrafyasından sökülüp atılan ve 1.5 milyonu imha edilen Ermeni Halkı, 100 yıl sonra yine “İttihatçı-Turancı” bir zihniyetle tarihsel topraklarından kazınarak tarihten silinmek isteniyor.

        Dayanak olarak gösterilen şey ise “Devletler Hukukuna göre” Karabağ’ın Azerbaycan toprağı sayılması, Devletlerin toprak bütünlüğünün esas alınması. Peki yine “BM Hukuku’na göre” Direnme Hakkı yokmu? bir devlet sınırları içindeki halkların, halkoylamasıyla;“self-determinasyon-Kendi Kaderini Tayin Hakkı” yok mu? Özerklik, Federasyon, hatta ayrılıp kendi devletini kurma hakkı.

        Yakın tarihte bağımsız devlet olan Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ, daha düne kadar Kosova  Sırbistan Toprağı değil miydi? “Irak Kürt Federe Devleti” Irak Devleti’nin “bütünlüğü” içinde kurulan bir “Federe Devlet” değil mi? Sıra Artsakh’daki Ermeni Halkına gelince mi Devletler Hukuku mutlak ve kutsal bir hal alıyor.

        Kaldı ki “Azerbaycan Toprağı” denilen Karabağ (Diğer adıyla “Artsakh”) Sosyalist Sovyetler Birliği’nin kuruluş yıllarında 1921 nüfus sayımına göre nüfusunun %89’u Ermeni olduğu için “Ulusların Kendi Kaderini Tayın Hakkı İlkesi gereğince 12 Haziran 1921’de Ermenistan’a bağlanır, çok değil 3 hafta sonra, 4 Temmuz 1921’de Stalin, Kirov, Ordconokidze ve Nerimanof’un da aralarında bulunduğu 8 kişilik Merkez Komite Toplantısında “referandum” (ki bu Ermenistan’a bağlanmanın “resmileşmesi” anlamına gelir) kararı alınır. Akşam, Azerbaycan Temsilcisi Nerimanof, Stalin’e gidip; “Azerbaycan Sovyetler Birliğinden ayrılabilir”…diye şantaj yapınca Stalin ertesi günü diğer üyelere baskı yaparak kararı değiştirir ve Karabağ, (Artsakh) Azerbaycan sınırları içinde bir “OBLAST BÖLGE” olarak tanımlanır. (“OBLAST”, özerklikten üstün, bağımsızlığa yakın bir statüdür.) 

Azerilere sorsanız  Karabağ’ın ne yana düştüğünü bilmezlerdi. Sovyet Devrimi öncesinde yayınlanan Aparaj, Karabakh, Gortz ve Netsuk Gazeteleri Ermenicede yayınlandığı gibi Sovyet döneminde yayınlanan «Սովետական Ղարաբաղը» Sovyetski Karabah da Ermeniceydi. Uzun sözün kısası Azerilerin Karabakh ile kültürel hiçbir bağları yoktu.

        Benzer bir statü, Artsakh’taki Ermenilerle kıyas kabul etmese de nüfus yoğunluğu Azerilerden yana olan Nahcivan için uygulanır. Nahcivan da; “Ermenistan’a bağlı bir özerk bölge”dir.(Ebu Suud Fetvalarında Nahcivan’a seferde ele geçen Ermeniler ve Alevilerin katli vacip midir? Cevap: Vaciptir. Tarih:16. Yüzyıl Nahcıvan’da demografik yapının Ermeniler aleyhine bozulmasına yol açan katliamlar)

        Şimdi Azeri ve Türk yöneticileri hem “Karabağ Azerbaycandır” diyor, hem de “Nahcivan”. Ve hemen Nahcivan’ı  Azerbaycan’a bağlayacak “Zengezur Koridoru”nu dayatıyorlar.

        Eğer “Devletler Hukuku”nu baz alırsak; “Karabağ Azerbaycan”sa Nahcivan Ermenistandır. Yok tersi “Nahcivan Azerbaycan”sa bu durumda “Karabağ Ermenistan”dır. Bunun ortası yoktur.

        Sürecin başında, “güç dengeleri” üzerinden ilkesizlik yapan Stalin’in yarattığı bu sorun, bugün başka bir boyutta ama yine hak ve adalet yerine güç dengeleri üzerinden mazlum bir halkı yeniden soykırımla karşı karşıya bırakıyor.

    Hak ve adalet yerine “real politik’in güç dengeleri”  üzerinden yapılan siyaset bugün size güç katabilir ama tarihsel süreç içinde ne tür sonuçlara yol açacağını hiç kimse kestiremez.

        Son olarak Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında Fransız ordu birliklerinin, gizli istihbarat servislerinin işlediği katliamlara karşı sessiz kalan Fransız aydınlarına Jean Paul Sartre’ın söylediklerine bakalım: İstediğiniz kadar, bizim bu cinayetlerle ilişkimiz yok deyin, hatta Fransız Hükümetine ne kadar karşı olduğunuzu anlatın. Bu, hiçbir şeyi değiştirmez.  Orada yürütülen kirli savaş, sizden, bizden, hepimizden kesilen vergilerle yapılıyor. SÖMÜRGECİLİK BİR SİSTEMDİR, HEPİMİZ KATİLİZ!…

        Siz; “AKP-MHP iktidarına karşıyım” diyenler dahil, Türk Hükümetinin “iki devlet bir millet” diye Azerbaycan Diktatörüne verdiği sınırsız manevi destek bir yana, 3 yıl önceki Karabağ Savaşında Ermenistan Ordusunu hareketsiz bırakan İHA’lar-SİHA’lar Türkiye’den gitme idi. Bugün hâlâ Azerbaycan Ordusunda 200 Türk Kurmay Subay görev yapıyor.

     Başta Türkiye olmak üzere dünya’nın bütün emekçilerine, ezilenlerine ve mazlum halklarına, Dünya Kamuoyuna sesleniyoruz:

     Karabağ-Laçin koridoru üzerindeki abluka kaldırılsın

     Azerbaycan’ın “terörizmle mücadele” dediği şey, Artsakh halkının halkoylamalarıyla belirlenmiş meşru Öz-Yönetimine saldırıdır. Bu saldırı ve imha savaşı son bulsun. 

İnsanlığın birikimi, Halkların Hakları, Direnme Hakkı unutulmasın, Artsakh halkının iradesine saygı duyulsun, self-determinasyon hakkı tanınsın. 

ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ

admin

Paylaşalım