ALGI OPERASYONU
Bilindiği gibi algı, insandaki beş duyu organı vasıtasıyla dışarıdan alınan bilgileri işleyen ve onların anlamlı hale gelmesini sağlayan, insana ait en önemli yeteneklerden biridir. Çevremizde ve içinde yaşadığımız toplumda olup bitenleri algılarımızla anlamaya çalışır, çıkardığımız sonuçlarla kararlar alıp mukayese ve muhakeme ederek, yaşamlarımıza yön vermeye çalışırız.
Algı operasyonu ise insan, kurum ya da bir takım güç odakları tarafından belli araçlarla algılama süreçlerimize müdahale edilmesidir. Gerçek olmayan ve yalana dayalı oluşturulmuş düşüncelerin insanlara aşılanarak ya da empoze edilerek, insandaki doğal algılama süreçlerinin bozulmasıdır. Bir kişi, kurum ya da örgütün ulaşmak istediği hedefleri gerçekleştirmek amacıyla kamuoyunu (halkı) medya ve çeşitli kanallar kullanmak suretiyle manipüle etmesi, kamuoyunun algısını bozarak değiştirmesi anlamına gelmektedir.
Algı operasyonu, bir tür lobicilik faaliyetidir ve ulaşılmak istenen hedefler için geniş taraftar kitlesi oluşturmaya çalışır. Bunun için de söz konusu kişi, kurum ve örgütler başta medya olmak üzere çeşitli araçları etkili bir biçimde kullanarak halkın görüşlerini etkilemeye ya da değiştirmeye çalışırlar. Burada ki amaç, halkı kendi görüş ve düşünceleri etrafında toplayabilmek ve belirleyici bir güç odağı haline getirebilmektir.
Algı operasyonu, insanların bilinçlerini hedef aldığı gibi, bilinçaltlarını da hedef alabilmektedir. Bugün medya, siyaset ve büyük şirketler üçgeni, planlı bir şekilde toplumu baskılayarak, insanların algılarına, bilinçlerine ve bilinçaltlarına, birçok araçla müdahale ederek istedikleri düzeni kurmuşlardır. İnsanların yaşam tarzlarına, düşüncelerine ve hatta inançlarına bile algı operasyonlarıyla müdahale ederek, bireylerin sağlıklı düşünebilmelerinin koşullarını ortadan kaldırmışlardır.
Algı operasyonlarının oluşumunda en büyük rol, başta televizyonlar olmak üzere medyaya aittir. Bundan dolayıdır ki, her büyük sermaye kuruluşunun, düzene hizmet eden kurumların ve irili ufaklı bütün siyasi partilerin birer medya organları, örneğin televizyonları ya da basın yayın organları mevcuttur. Çünkü medya olmadan büyük bir topluluğu istenilen yöne çekmek, etkilemek ve onların birebir algılarıyla oynayabilmek tabiri caizse kendi ağlarına düşürebilmek zordur. İletişim teknolojilerinde ki gelişmelere bağlı olarak medya; oluşturulan düşüncelerin yayılmasında büyük bir kolaylık sağlamaktadır ve algı yönetimini de kolaylaştırmaktadır.
Televizyonun yaygınlaşması ve insanların çoğunun evdeki zamanını pasif bir şekilde ekran başında geçirmesi, bu insanların bilinç ve bilinçaltıyla oynanmasında büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bugün toplumumuzda yanlış algı ve kanaatlerin oluşmasında televizyon ve görsel medya kültürü en büyük etkendir. Ekranın yaydığı kirli bilgiler ve mesaj bombardımanı, yaşama dair verilen kararları büyük oranda etkilemektedir. Yeni nesillerin bilinç şekillenmesi, medyanın yaydığı bilinç ve yaşam tarzlarına bağlı olarak gelişmektedir. Bu nedenle toplum bir bütün olarak, olay, olgu ve gelişmeler karşısında sağlıklı refleksler verebilme yeteneğini yitirmiştir. Akıl ve mantık dışı davranış ve kararlar yaşama egemen olmaya başlamıştır. Bu durum, bir ahlaki çürüme ve yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir.
Bugünkü iletişim teknolojilerinin imkânları dâhilinde, yeni bir algı yaratmak ve topluma dayatmak çok basit ve kolay olmaktadır. Bu durumun rahatlığıyla, içinden geçtiğimiz dönemde ülke, algı operasyonlarıyla engelsiz ve sorunsuz bir şekilde yönetilmekte, geniş ve kalabalık yığınlar istenilen noktaya çekilebilmektedir. Siyaset ve siyasetçide aynı operasyonları üretip, medyayı kullanarak toplum üzerinde etki gücü oluşturabilmektedir. İnsanların analitik düşünememeleri ve sorgulayıcı bir mantığa sahip olmamaları nedeniyle toplum kolayca istenilen tarafa yönlendirilmektedir.
Hitler’in propaganda bakanı Paul Joseph Goebbels, Alman ulusunu heyecanlandıracak büyük yalanlar söylemenin ve bunları sıkça tekrar etmenin, Nazi İktidarının ayakta kalmasını, güçlenmesini ve devam etmesini sağlayacak en önemli araç olduğunu defalarca dile getirmiştir. Çünkü algı operasyonlarının temeli yalana dayalıdır ve bir yalan ne kadar çok tekrar edilirse, doğrularla karıştırılma şansı o kadar artar. Toplum tarafından kabulü de kolaylaşır ve bir dönem sonra benimsenir.
Son dönemlerin en önemli algı operasyonlarından biri, Türkiye’nin yerli otomobil yapacağı fikridir. Bir ülkenin yerli otomobil yapabilmesi için, her şeyden önce kendi sanayi devrimini yapmış olması gerekir. Türkiye kendi özgünlüğünde sanayi devrimini yapabilmiş ve teknolojide atılım sağlamış bir ülke değildir. Var olan sanayileşme çabaları, bağımlılık ilişkileri içinde çarpık gelişmeye ve montaja dayalıdır. Sanayileşme, ülkenin kendi öz dinamiklerine bağlı olarak bilim ve teknoloji üretmekle mümkündür. Teknoloji ancak bilim üretmenin sonucu olarak ortaya çıkabilir. Yani, yerli otomobil üretebilmek için önce, bu otomobili üretebilecek kendi sanayi ve üretim araçlarına sahip olmanız gerekir. Eğer bu araçlara sahip değilseniz ve yerli otomobil yapacağınızı iddia ediyorsanız, bu bir algı operasyonudur. Bu operasyon toplumun hoşuna gidecektir ancak ülkenin bilim, teknoloji ve ekonomik yapısı baz alındığında bu düşüncenin hiçbir gerçekliği ve geçerliliği yoktur. İktidarda olanların algı operasyonudur ve iktidarda olanların yalana dayalı siyaset oyunundan başka bir şey değildir.
Günümüzde insanların algı ve düşüncelerini yönlendirmenin psikolojik açıdan çok zor olmadığı artık bilinmektedir. Kararlarımızın büyük çoğunluğunu kendi irademiz dâhilinde vermediğimizi fark ediyor olmamıza rağmen, yanlış da olsa, genele uyma eğilimimiz ağır basmaktadır. Genele uymama davranışı risk taşıdığı için kolay olan tercih edilmektedir. Böylece, her dönem, toplum olarak, yaratılan algı operasyonlarının bilinçli ya da bilinçsiz kurbanları olmaktayız.
Son yıllarda siyaset, algı operasyonlarını iyi yönetebilmeyle eş değer hale geldi. Bu operasyonları başarılı bir şekilde yönetebiliyorsanız, yapısal sorunlara rağmen ülkeyi de kolayca yönetebilirsiniz. Çünkü insanları istediğiniz şeye inandırabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, başta medya olmak üzere birçok araç kullanarak insanların, sizin istediğiniz gibi düşünmesini sağlamaktır. Bu düşüncenin asılsız ve mantık dışı olmasının hiçbir anlamı ve önemi yoktur. Yeter ki siz, düşünmeyen ve kolay inanan insanlar için o düşünceyi, inanacakları bir şekle sokun, albeni yaratın ya da onların inanacakları ve kanacakları formatta önlerine koyun. Bu yeterli olacaktır.
Siyasi ya da diğer propaganda biçimleri ile algı operasyonları çok farklı şeylerdir. Propaganda, belli bir program dâhilinde belli amaçlar için kendi varlığını duyurmak, kendini anlatmak ve ileri sürülen görüş ve düşünceleri kavratmak iken, algı operasyonunda bunun yerine gayri meşru ve gayri ahlaki araçları devreye sokarak toplumu yanıltmak ve hasımlarına saldırmaktır. Birçok karmaşık ve kirli unsurların devreye sokulmasıdır. Algı operasyonları aynı zamanda toplumun ve tek tek insanların hafıza zayıflığından da faydalanır ve her yeni algı operasyonu bu hafızasızlık sürecini besler ve derinleştirir. Örneğin ülkemizde ki mevcut iktidar iki binli yılların başında Avrupa Birliği(AB)’ne giriyoruz algısı yaratıp halka havai fişekli kutlamalar yaptırmişken, bugün o dönemi gerek iktidar mensupları gerekse toplumun büyük bir kesimi hatırlamamaktadır!
Algı operasyonlarında genellikle kısa sloganlar kullanılmaktadır. İnsanların sloganlara dikkat kesildikleri ve sloganların uzun metinlerden daha etkili olduğu biliniyor. İnsanlar anlam ve araştırma bilgilerinden daha çok, kolay algıladıkları için sloganlara inanmaya eğilim gösterirler. Bu nedenle medya, siyaset ve sermaye güçleri, algı operasyonlarını kısa sloganlarla yürütmeyi daha çok tercih ederler. Bu durum özellikle siyaset ve medya (reklam) dilinde kendini gösterir ve hiçbir şekilde sloganlar toplum tarafından sorgulanmaz.
Psikolojide Gestalt ekolu vardır. 1900’lu yılların başında Almanya’da ortaya çıkmıştır. Bu ekol, insanlarda algı sorunu üzerine yoğunlaşmış bir psikoloji teorisidir. Gestalt, Almanca “şekil, form, yapılandırma” anlamlarında kullanılmaktadır.
Gestalt psikolojisi zemin ve figür kavramlarına önem verir. Figürün bir zemine dayalı var olmasına rağmen, insanlar tarafından çoğu zaman figür görülür ama zemine pek fazla dikkat edilmez. Bu algıda seçicilik durumudur. Yaygın olarak verilen örnek üzerinden söylersek, bir parkta bulunan heykel dikkat çekerken ve insanlar ona yoğunlaşırken, parkın kendisine, yani heykelin oturtulduğu zemine genel olarak dikkat etmezler.
Ülkemizin içinde bulunduğu toplumsal, ekonomik ve siyasi durum da ancak bu psikolojiyle açıklanabilir. Toplumun büyük çoğunluğu, düzenlenen algı operasyonlarıyla politik figürlere dikkat kesilirken, bu figürlerin yer aldığı zemine kimse dikkat etmemektedir. Bu zemin, ülkemizin toplumsal, kültürel, sosyal ve ekonomik koşullarından başka bir şey değildir. Hiçbir şeyin yolunda gitmediğini anlamak için müneccim olmak gerekmiyor. Yeter ki figürlerin dışında zemine de bakmayı becerebilelim! Algı operasyonlarına aldırmadan bunu başarabilirsek, hakikatleri görmemiz de oldukça kolaylaşacaktır. Bunu yaparken, figür ile zemin arasında gerçek bir bağlantı değil yalnızca bir ara yüzey olduğu gerçeği de unutulmamalıdır.