ARŞİVMehmet Ali YAZICIPolitikaSlider

KASABA POLİTİKACILIĞI

Bilindiği gibi kasaba, köyden büyük şehirden küçük yerleşim yerlerine verilen bir isimdir. Kasaba toplumsal, ekonomik ve kültürel açıdan köylülük özelliklerini yitirmemiş, şehirleşmeye yöneldiği halde tam olarak da şehirleşememiş, şehirleşmeye yakın yerleşim birimleridir. Belirli düzeyde sanayi ve ticaret ilişkilerine sahip oldukları için köy olarak da adlandırılamazlar. Kasaba terimi dilimizde pek sık olmasa da “küçük kent” anlamında kullanılmaktadır.

1924 yılında kabul edilen 442 sayılı Köy Kanunu’nda, iki bin ila yirmi bin arası nüfusa sahip yerler “kasaba” olarak tarif edilmektedir. İlginç olan, Köy Kanunu’nda tarif edilmiş olsa da hukuk sisteminde ve yönetimsel yapıda “kasaba” diye bir kamu tüzel kişiliğinin bulunmamasıdır. Halk arasında da yaygın olarak pek fazla kullanılmamaktadır.

Kasabanın tanımlandığı 1924 tarihli ve 442 sayılı yasanın 1. maddesinde şöyle denilmektedir: “Nüfusu iki binden aşağı yurtlara (köy) ve nüfusu iki bin ile yirmi bin arasında olanlara (kasaba) ve yirmi binden çok nüfusu olanlara (şehir) denir. Nüfusu iki binden aşağı olsa dahi belediye teşkilatı mevcut olan nahiye, kaza ve vilayet merkezleri kasaba itibar olunur. Ve Belediye Kanununa tabidir.”

Yasada görüldüğü gibi “kasaba”, ilçe ile eşdeğer anlamdadır. Bu kanun hala yürürlüktedir ve revize edilmeye muhtaçtır. Çünkü idari yapıda ve hukuk sisteminde kasabanın muadili (eşdeğeri) olarak “ilçe” kullanılmaktadır. Günümüzde tüzel kişilik olarak köy, mahalle, belde, ilçe ve il merkezi gibi farklı yönetsel statüler bulunmaktadır ve bunların arasında “kasaba” diye bir idari yapı yoktur.

Kasaba politikacılığının bu yasada yer alan “kasaba” kavramından türetildiğini söylemek yanlış olmaz! Kasaba politikacılığı kavramının siyaset kültüründe yerleşik olmamasına ve nadiren kullanılmasına rağmen yine de siyasal yaşamda önemli bir yeri, karşılığı ve verili siyaseti tanımlama gücü vardır. Siyaset argosu içinde yer alır ve taşralı zihniyetiyle politikacılık yapanları ifade eder. İşgüzar siyasetçileri küçümseyici bir vurgu taşır ve burjuva siyaset alanında önemli bir karşılığı vardır.

Kasaba politikacılığı edebiyat ve sinemaya da konu olmuştur. Örneğin Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı, Aziz Nesin’den sinemaya uyarlanan Zübük[1] filmi bunlardan biridir. Film genel olarak egemen Türk siyasetinin çarpıklığını eleştirse de özelde kasaba politikacılığını etraflıca gözler önüne sermekte, tipik bir kasaba politikacısı olan İbrahim Zübükzade’nin hile, yalan dolan vb. yollardan kasabalıyı aldatarak politikada nasıl yükseldiğinin hikâyesini anlatmaktadır. Kasaba politikacılığını teşhir etme gücünden olsa gerek filmin günümüzde TV’ler de gösterilmesi yasaklanmıştır.

Her kasabada mutlaka kasaba politikacılığı yapan kasaba politikacıları bulunur. Bunlar, ülke genelinde yer alan siyasi partilerin yerel temsilcileri olduklarını iddia ederler ancak bu partilerin program, tüzük ve yönetmeliklerinden genellikle habersizdirler. İstedikleri gibi hareket ederler. Daha çok kişisel çıkarlarının peşinden koşarlar ve bu çıkarları hangi parti daha iyi temsil ediyorsa o partiye geçerler.

Kasaba politikacılığının önemli özelliklerinden biri, içinde yaşanılan kasabayı ülkenin ve dünyanın merkezi olarak görmektir. Kasaba politikacılarına göre dünya adeta, içinde yaşadıkları kasabadan ibarettir. Ufukları kendi kişisel çıkarları, vizyonları ise yakın çevrelerini ihya etme ile sınırlıdır. Politika onlara göre bir menfaat kapısıdır ve o kapıdan geçtikten sonra ikbal basamaklarını birer birer tırmanacaklarını sanırlar. Ufuklarının darlığından ve gelecek yoksunluğundan dolayı politika üretimleri de kasabayla sınırlı kalır. Bu nedenle, mensubu oldukları partilerin ideolojik ve politik programları onlar için ikincil düzeydedir. İdeolojik ve politik formasyonları ya hiç yoktur ya da önemsizdir.

Bu durum onları partiler üstü davranıyorlarmış gibi gösterir ve ilişkilerini de buna göre düzenlerler. Dolayısıyla seçmenlerle olan ilişkileri de ahbap çavuş ilişkisinin ötesine geçmez. Seçmen kitlelerine sadece seçim dönemlerinde ihtiyaç duyarlar. Seçimler sonuçlandıktan sonra yeni bir seçime kadar onları hatırlamazlar.

Kasaba politikacıları pragmatisttirler ve kasaba politikacılığı da Makyavelist bir öze sahiptir. Bu iki özellik, tüm kasaba politikacılarının siyasi yaşamlarına damgasını vurur.

Makyavelizmin özü, 1469-1527 yılları arasında yaşamış İtalyan kökenli düşünür Niccolo Machiavelli’nin 1513’te yazdığı ve 1532’de yayımlanan “Prens” adlı kitabına dayanır. Kitap, düzen içi siyasetin esasta ne olduğu ve gerçekte neler olup bittiği hakkında o zamana kadar yazılmış derli toplu ve en tutarlı açıklamalara sahiptir. İktidar olmak için mücadeleyi uyanık olmaya, açgözlülüğe ve ikiyüzlülüğe dayandırır. Machiavelli politika yapacak insanlara dürüstlüğü, ahlakı ve iyi olmayı önermez. Ona göre, eğer gerekirse yalan söylemek, verilen sözleri tutmamak ve daha da ileri giderek, politik iktidarı elde etme ve iktidarda kalma mücadelesinde düşmanların öldürülmesini bile salık verir. Bu ilkeye dayalı olarak tarih boyu siyasi cinayetlerin ardı arkası kesilmemiştir.

Machiavelli, adı geçen kitabında şöyle der:

Bir prensin verdiği sözleri tutmak için endişelenmesine gerek yoktur. Etkili bir prens nasıl iyi olunmayacağını öğrenmelidir. En önemlisi iktidarda kalabilmektir ve bunu yapabilmek için hemen hemen her yol mubahtır.

Prens burada, iktidara gelmek için mücadele eden ya da iktidarda olan politikacılarla eş anlamlı kullanılmaktadır. Yani, siyasal gücü ele geçirmek ve elde tutmak isteyenleri ifade etmektedir. Burada önemli olan nihai amaçtır ve amaca ulaşmak için takip edilen yolların, gayri meşru ya da ahlaksızca olmasının hiçbir önemi yoktur. Onlara göre, amaca ulaşmak için her yol mubahtır.

Makyavelizm siyasette çıkarların (buna kişisel çıkarlar da dâhil) elde edilmesi uğrunda, her yolun ve aracın kullanılabileceğini savunan, bu doğrultuda her şeyi haklı ve meşru kabul eden bir siyaset felsefesidir.

Bu felsefede, siyaset yapanların eğer güçleri yetiyorsa, arzulanan her şeyin elde edilmesi, bir başarı olarak değerlendirilir. Makyavelistler, politikada kendileri dışında bir başkasının güç kazanmasına ya da başarı elde etmesine fırsat verilirse bu durumun, kendilerinin sonunu getireceğine inanırlar.

Kasaba politikacılarının bir başka özelliği ise pragmatist olmalarıdır. Pragmatizm faydacılık, yararcılık demektir. Kendilerine bire bir fayda getirmeyen iş ve eylemler, onların ilgi alanlarına girmez. İyi ve güzel olan, siyaseten kendilerine fayda getiren her şeydir. Burada da bir ölçü aranmaz. Her iş, eylem ve davranış, politik pragmatizmin kriterlerine göre değerlendirilir. İşlerine geleni doğru olarak algılarlar. Bu algılama süreçlerinde ilke, ahlak, teamül vb. değerlere başvurmazlar. Kestirme sonuçlar peşindedirler. Kısa yoldan başarı elde etmek ve kendileri için faydalı sonuçlara ulaşmak, en bilinen yöntemleridir. Kendilerini asla başarısız görmezler. Örneğin, herhangi bir siyasi partinin ilçe başkanlığını yürüten bir kasaba politikacısı belediye seçimlerinde, belediye başkanı olmak için seçime girer ve kaybeder. Seçim geçtikten sonra yine aynı partinin ilçe başkanlığını yürütmeye devam eder. Burada, belediye başkanlığı seçimini kaybetmiş olması onun için bir ölçü değildir. Önemli olan kişisel politik hırs ve ikbalini devam ettirebilme şansını yitirmemiş olmasıdır.

Eğitimleri ne olursa olsun, kasaba politikacıları genellikle cahil ve dar kafalıdırlar. Rasyonel değildirler ve bilime-bilimsel verilere itibar etmezler. Yaptıkları her iş, davranış ve eylemde hurafelerle hareket eder, geleneksel cehaletten beslenir ve bu yolu asla terk etmezler. Halkın bilinçlenmesini ise hiçbir zaman istemezler.

Politikaya kendi çıkar ve menfaatleri açısından bakarlar. Diğer insanlar (buna kendi partilerine üye olanlar da dahil) onlar için bir anlam ifade etmez. Üstencidirler, kendileri her şeyin üstündedirler. Kişisel ikballeri açısından gönüllerinde tek bir amaç yatar; kasabanın belediye başkanı seçilmek ve daha sonra da milletvekili olmak! Böylece politikanın yüksek doruklarına ulaşmanın hayallerini kurarak yaşarlar. Bu yolu yürümek için hiçbir şeyden kaçınmazlar. Gerekirse insanları dahi kullanırlar ve amaçlarına ulaştıktan sonra, kullandıkları insanları bir daha hatırlamazlar.

Kasaba politikacılığında aslında partili olmanın da bir önemi yoktur. Kasaba politikacısı için partili olmak, ulaşacağı nihai hedef için yerine getirilmesi gereken formaliteden başka bir anlam taşımaz.

Kasaba politikacıları kurnaz olduklarını sanırlar ancak bu kurnazlıkları politik birikim seviyelerindeki düşüklüğü gizleyemez. Bu nedenle çoğu zaman zor durumda kalırlar. Bu tip durumlardan yalan söyleyerek kurtulmanın yollarını ararlar. En çok başvurdukları yöntem ise demagoji ve inkardır. Pişkin davranırlar; olmuş ve yaşanmış olana, olmamış ve yaşanmamış olarak bakarlar. Halka seçim dönemlerinde verdikleri sözleri tutmaz, hatalarını asla kabul etmezler. Yaptıkları yanlışlar yüzlerine vurulduğunda hicap duymazlar. Konuyu saptırır, lafı evirir çevirir ve başka noktalara taşımayı başarırlar. Alınganlık duyguları silinmiş gibidir, hiçbir şeyden alınmazlar.

Kasaba politikacıları, mensubu oldukları ve temsil ettikleri siyasi partilerin genel başkan ve merkezlerine biat etmeyi bir görev olarak görürler. Önlerini açacak siyasal güç ve odaklara yaltaklanmayı bir haysiyet sorunu olarak görmezler. Parti içi kliklerde sırtlarını en güçlü olana dayarlar. Onlar için doğru olan, ister haklı ister haksız olsunlar, her zaman, kendilerinden güçlü olanlarla bir arada durmaktır. Çünkü herhangi bir ilke ve kurala tabi değildirler. Güce ve güçlü olana taparlar. Siyaset kuramları kulaktan dolma bilgilerden ibarettir. Ve tek bildikleri, mensubu oldukları siyasi partinin başkan ve yöneticilerine iman etmektir. Burada itaat vardır ve sorgulamak yoktur. Kasaba politikacısı bilir ki, itaatsizlik, politikada ilerlemesinin önünü kapatacaktır. Sadakatsizdirler, çıkarları sarsılınca hemen başka bir partiye geçerler. Halka hesap vermek gibi bir tutumları ve erdemli davranışları, şimdiye kadar görülmemiştir!

Kasaba politikacılığı ve kasaba politikacıları, ülkemizdeki genel burjuva siyasal yaşamın tümüne egemendir. Her siyasi partide varlardır. Bu partilere kendi renklerini verirler. Ulusal partiler, kasaba politikacılarının matematiksel toplamından başka bir şey değildirler. Bu partilerin amaç ve hedefleri farklıymış gibi görünse de, hepsinin de esas görevi egemen güçlerin düzenlerine hizmet etmek, statükoyu sürdürmek ve bunu yaparken de kendi akçeli işlerini kolayca halledip küplerini doldurmaktır. Bütün burjuva partilerinin tek bir devlet partisiymiş gibi hareket etmelerinin temelinde bu gerçek yatar. İşin üzücü tarafı, ülkeyi her dönem, halkın ve ülkenin yapısal sorunlarına uzak, büyük tekellerin ve sermaye güçlerinin temsilcisi olarak bu kasaba politikacılarının yönetiyor olmasıdır!(Sendika.Org)

Mehmet Ali Yazıcı

Dipnot:

[1] Zübük, Aziz Nesin’in icat ettiği bir kelimedir. Türk Dil Kurumu(TDK) tarafından da Türkçe sözlüğe alınmıştır.

Mehmet Ali YAZICI

Paylaşalım